Kendimize Format Atalım
Kullar hayata online takılır ve Allah kulunu her zaman çevrimdışı takip eder.
O ancak istediğine selam verir ve ancak dilediğine duyurur.
Kaç milyon megapixel olduğunu tahmin bile edemeyeceğimiz bir çözünürlükle
bilir kalbimizi. Allah her şeyi en iyi bilendir.
Bize sabır ve kanaat dediğimiz müthiş bir anti virüs bağışlamasına rağmen, sistemimizi çökertse de bütün gafletlerimiz, o kendimize format atıp ona dönebileceğimiz bütün ağlarımızı açık tutarak tövbelerimizi sonuna kadar kabul eden tek varlıktır.
Kirli bilgilerden uzak sonsuz bir ilim abidesidir ve yalnızca bir tık ötededir. Biz hard diskimizi ne kadar lüzumlu lüzumsuz bilgilerle doldursak da, o bize iyiyi ve kötüyü ayrı klasörlerde tutarak kötü olanı tarayıp iyiye çevirebilme kabiliyeti bağışlamıştır.
Ömrümüzün neredeyse yarısını kaydedebileceğimiz ömür GB hafıza kartı bulunan
ve adına göz dediğimiz bir kamera vererek her şeye görsel şahitlik edebilmemizi, kaydettiklerimizi gözlerimizi kapatıp dinlenirken montajlayabilmemizi sağlamıştır. Her şeye görsel bir kanıt arayan insana somut bir imkân sunmuştur.
Yeryüzünü bize mescit kılarak kapsama alanındaki her yeri biz kullarının hizmetine tayin eden yaratıcı minimum 4GB Rem ve her yerden 5G hızında ona ulaşabilmemizi sağlamıştır.
Bing bang'den bu yana peygamberler aracılığıyla yolladığı iletilerle hayatımızın monitörünün ekran kartını yenileyerek her şeyi daha net görebilmemize olanak sağlamıştır. USB ile bize bağlanan dostlarımızdan bize geçen virüslerimizi temizleyecek gücü vermiştir.
Allah kullarına kaldıramayacağı hiçbir programı yüklememiştir.
Allah müthiş bir hackerdir. Kulunun web sayfasında kendisinden başka hiçbir şey görmek istemez ve hemen heckler. Bu yüzdendir ki, ondan daha çok sevdiğimiz hiçbir şey bizim değildir.
Müthiş bir mimardır. Yeryüzünü, gökyüzünü ve galaksiyi en makro haliyle dizayn etmiştir. O bir makine mühendisidir ve icat ettiği insanı gelmiş geçmiş ne bir insan figürü nede bir cerrah henüz tam olarak keşfedememiştir.
Gerçek bir edebiyatçı, insanı hayretler içerisinde bırakan bir ressamdır.
Dünyanın en ünlü ressamları birbirinden farklı maksimum 100-150 insan portresi çizebiliyor iken Allah, yeryüzüne gelmiş geçmiş bütün insanların çehrelerini ten çizgilerini parmak izlerini ve genlerini birbirinden farklı tasarlamıştır.
Biz bütün fişleri çekip bütün sigortaları attırsak da, Allah tövbe kapılarını ardına kadar açmış bizi bekliyor olacaktır ta ki, bütün termik santraller yok olup var olan bütün klasörler hükmünü yitirinceye kadar... (Sümeyye Çamyar)
Mesele Kuyumcuyu Bulmak!!!
Vaktiyle bir Bilge, yıllarca yanında yetiştirdiği öğrencisini sınamak ister. Onun eline çok parlak ve gizemli görüntüye sahip iri bir nesne verip:
"Oğlum" der, bunu al, önüne gelen esnafa göster, kaç para verdiklerini sor, en sonra da kuyumcuya göster. Hiç kimseye satmadan sadece fiyatlarını ve ne dediklerini öğren, gel bana bildir.
Öğrenci elindeki ile çevresindeki esnafı gezmeye başlar. İlk önce bir bakkal dükkanına girer ve "Şunu kaça alırsınız?" diye sorar.
Bakkal parlak bir boncuğa benzettiği nesneyi eline alır; evirir çevirir; sonra: "Buna bir tek lira veririm. Bizim çocuk oynasın" der.
İkinci olarak bir manifaturacıya gider. O da parlak bir taşa benzettiği nesneye ancak bir beş lira vermeye razı olur.
Üçüncü defa bir semerciye gider: Semerci nesneye şöyle bir bakar, "Bu der "benim semerlere iyi süs olur. Bundan "kaş dediğimiz süslerden yaparım. Buna bir on lira veririm."
En son olarak bir kuyumcuya gider. Kuyumcu öğrencinin elindekini görünce yerinden fırlar.
"Bu kadar değerli bir pırlantayı, mücevheri nereden buldun?" diye hayretle bağırır ve hemen ilâve eder. "Buna kaç lira istiyorsun?" Öğrenci sorar: Siz ne veriyorsunuz?"
"Ne istiyorsan veririm. Ne olur bunu bana satın. Dükkânımı, evimi, hatta arsalarımı vereyim."
Öğrenci emanet olduğunu, satmaya yetkili olmadığını, ancak fiyat öğrenmesini istediklerini anlatıncaya kadar bir hayli dil döker.
Mücevheri alıp kuyumcudan çıkan öğrencinin kafası karma karışıktır. Böylesi karışık düşünceler içinde geriye dönmeye başlar.
Bir tarafta elindeki nesneye yüzünü buruşturarak 1 lira verip onu oyuncak olarak görenler,
Diğer tarafta da pırlanta, mücevher diye isimlendirip buna sahip olmak için her şeyini vermeye hazır olan ve hatta yalvaran kişiler..
Bilge hocasının yanına dönen Öğrenci büyük bir şaşkınlık içinde başından geçen macerasını anlatır.
Bilge hoca çok kısa cevap verir "Bir şeyin kıymetini ancak onun değerini bilen anlar ve onun değeri bilenin yanında kıymetlidir."
Her insanın hayatında varlığını ve değerini bilen, hisseden, fark eden kuyumcular mutlaka vardır.
Mesele kuyumcuyu bulmaktır… (Alper Acar)
#