İnsan Küçükken şekillenir
Bütün masumiyeti ile doğar insan. Tertemiz pırıl pırıldır yüreği. Kin, nefret gibi duygulardan yoksun melek gibi bir yüzle gülümser çevresine. Işık saçar etrafına berrak bir o kadarda şirin. Fır döner etrafındakiler, onu üzmemek için elden gelen tüm imkânlar seferber edilir. İsteklerini anlamaya çalışırlar anlaşılmazlarken. Evin neşesi, ailenin paşası olur. Bir dediği iki edilmez, anında temin edilir. Yavaş yavaş gelişmeye ve değişmeye başlar. Etrafındakileri görür ve tanır. İlgi ve alakalarına göre davranış göstermeye başlar. Önce naz etmesini ve ihtiyaçlarının nasıl daha çabuk karşılanabileceğini keşfeder. Herkesten ayrı ve farklı ilgi görür. Aşırı ilgiler bazen onu iyice şımartır ve bu ilginin kendisi için hep devam edeceğini zanneder. Ta ki eve yeni bir misafir teşrif edinceye kadar... Yeni misafirle birlikte kendisinin pekte o kadar önemli biri olmadığını anlamaya başlar ve ilk defa kıskançlık denen olguyu içinde oluşturur. Artık yeni gelen misafir onun tek değer olmadığını ve başka değerlerin de olabileceğini ona gösterir. Her şeyi hisseder ve kendisinin geri plana itilmesine tahammül edemeyeceğini anlayarak bundan sonra nasıl hareket etmesinin planlarını kurmaya başlar. Böylece kıskançlık denilen düşüncenin de temelleri atılmış olur. Paylaşmasını öğrenecek bir dönemde kıskançlık denen duyguları da oluşmaya başlar. Bu daha sonra büyüdüğünde aile içindeki paylaşmalarda kendini gösterir. Senlik benlik kavgaları başladığı zaman ortaya çıkar. Adalet duygusunun ve özgürce yaşamanın temellerinin atılması gerektiği bir dönemde baskı ya da aşırı hoş görü çocukta gelecek için olumsuzlukların ilk adımı olur. İç dünyasının oluşmasında ana baba ve yakın çevresiyle oluşacak bir şekillenme onu ya yararlı bir fert, ya da zararlı bir alet haline getirir. Her ana her baba göz bebeği gibi değer verdiği o minicik yavrudan gelecekte kendisi, çevresi ve ülkesi için faydalar bekler. Ancak o minicik yavru biraz büyüdükten sonra önce mahallesi ve dış çevresiyle tanışmaya başlayınca farklı farklı kişilikler oluşmaya başlar. Eğer aile içinde temeller sağlam atılmadıysa, dış etkenlerin etkisine girer ve aileden kopar. Öğütler verilmeye çalışılsa da duyan kulaklar duymaz olur sanki. Gören gözler görmez ve kalpler hissetmez olur. “Ne halin varsa gör” diyen sözler işitmeye başlar en yakınlarından. Çünkü onunla baş edemez duruma gelinmiştir. Açıldığı dış çevrenin etkisi daha hoş gelmeye başlamış ve değişik arkadaşlar edinmek onu ailesinden yavaş yavaş almaya başlamıştır. Kendi ayakları üzerinde durmaya başlayınca ayakları üzerinde duruncaya kadar emek verenlerinde emekleri bir çırpıda silinmiştir. Tekrar kendine gelmesi için başından geçecek olaylar onu bir nebzede olsa düşünmeye davet ederken ihtirasları ve zevk dünyası kendine gelmeden kendinden alarak başka bir âleme yolcu edebilir. Arkasından ağlayanlar ise onun ayakları üzerinde durması için gecesini ve gündüzüne katanlar olacaktır. Dost zannettiklerinin dost olmadığını anladığı gün geç olacaktır. Senin için ölürüm diyenler belki cenazene bile gelmeyecekler. Gelseler de görmeye değil görünmeye gelecekler. Yeryüzüne kurulmuş tuzaklar yeni avlarının yolunu beklerken yakalanmış birçok avın da son çırpınışlarını insanlık izlemeye devam edecek. Güneş yine hep doğudan doğup batıdan batmaya devam ederken üzerinde işlenen cinayetlere ışık tutacak. Masum yavrular beşikten mezara doğru çıktığı yolculukta işte minicik iken şekillendirildiği ya da ihmal edildiği kişilikler üzerine hayat sürecekler. Ya doğruların yanında yer alıp yanlışlarla mücadele etme vasfını kazanarak hak yolunda çaba gösterecek ve ya menfaatlerinin yolunda yol izlemekle ömrünü tamamlayacaktır. Her insan yaşadığı hayatın hesabını verecek ve hak ettiği cezaya çarptırılacak. İşte bu şekillendirildiği hayat tarzını oluşturanlarda bundan nasibini alacaklardır.
Sonuç, insan yetiştirildiği ortama göre ya yararlı bir fert, ya da zararlı bir alet olarak hayatını tamamlar. Analar babalar minicik bir yavrunun masum bakışlarıyla hayata bakan gözlerini yalanlarla masallarla büyülemesinler. Onlara verilecek en büyük değer onları ihmal etmeden büyük bir ehemmiyetle hayata hazırlasınlar. Aksi halde günümüzde yaşandığı gibi kan ve gözyaşı toplumlardan hiç eksik olmaz.