Tekrarı Mümkün Olmayan Bir Mucize
Kuran-ı Kerim, insanın önüne ulaşılması gereken en yüce hedefi koyar. Bu hedef, “ilahi olanın niteliklerine insani seviyede sahip olma” diğer bir ifadeyle “ Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma” hedefidir. İnsanı harekete geçirip doğru ve ideal olanı yapma yönünde motive etmenin yolu da Allah inancını ve tasavvurunu o insanın eylemlerine kaynak yapmaktır.
Ancak bir inanç bilgi, bilinç, idrak ve açık delilden yoksun ise o inanç cahilce bir taassuba, hakikati görmeyi ve hidayete ermeyi engelleyen bir fanatizme dönüşebilir. Bunun için kimi insanların taklit ve taassuptan kaynaklanan temelsiz ve boş fikirlere inanmaları, Kuran’da şiddetle kınanır. (krş.Âl-i İmran 3/104 vb.) Çünkü insan aklı, vahyi, vicdanı ve sağduyuyu dışlayarak bir şeye bağlanırsa Kuran’ın “put” olarak adlandırdığı kurgusal varlıkların kontrolü altına girmiş olur.
Bu durumda en iyi insan, düşünce ve inancını aktüelleştiren; insanlar arasındaki doğal ilişkileri inançlı ve amaçlı bir işbirliğine dönüştüren insandır. Zira havanın, toprağın, suyun ve güneşin işbirliği nasıl bir ağaca hayat veriyorsa toplumu oluşturan fertlerin inançlı ve amaçlı işbirliği de insanlara yol gösteren ahlaki değerlerin yeşerip topluma hayat vermesini sağlayacaktır. Bunun için Allah sonsuz mükâfatı, inanç ve düşüncesini iyi işlerle aktüelleştirenlere vaat etmiştir.
Demek ki İslam’ın gayesi, insanda Allah’a saygılı, kendi içinde tutarlı ve toplumla barışık bir kişilik oluşturmaktır. Bu durumda insan, kendisine bahşedilen nimet ve imkânları doğru ve bilinçli bir şekilde değerlendirmeli, Kuran Ahlakıyla ahlaklanmalı, bunların dikkate alınmaması halinde yıkılışın ve yok oluşun geçekleşeceğini asla aklından çıkarmamalıdır.
Sonuçta imtihan varlığı olan bizler için tek bir dünya vardır. O da şu dakikada bizi sarıp etkileyen dünyadır. Tek bir dakika vardır. Bu da şu anda canlı olarak yaşadığımız dakikadır. Bunun için hayatı doğru ve bilinçli yaşamanın biricik yolu “her dakikayı tekrarı mümkün olmayan bir mucize” diye kabul etmektir ki gerçekten öyledir. Çünkü canlı olarak yaşadığımız her saniye ve dakika bir mucizedir ve tekrarı mümkün değildir. Mümkündür diyen varsa denesin ve getirebiliyorsa yaşadığı bir dakika öncesini geri getirsin! Aslında Harun Reşit’le Behlül Dâna arasında geçen şu konuşma, değinilen geçeği bütün çıplaklığıyla gözler önü sermektedir: Rivayete göre Harun Reşit, Behlül’den dünyayı nasıl gördüğünü ve değerlendirdiğini öğrenmek istemiş. Behlül de Dünyayı, birinden girilip ötekinden çıkılan iki kapılı bir hana benzetmiş. Bu tanım Harun Reşit’in çok hoşuna gitmiş ve Behlül’ü ödüllendirmek istemiş. Ona: “Dile benden ne dilersen” demiş. Behlül, hiçbir şey istemediğini söylemişse de Harun Reşit’in ısrarı üzerine, peki öyleyse: “Bana geçen ömrümü geri ver” demiş. Harun Reşit: “Bu mümkün değil” diye cevap vermiş. Behlül: “O halde ölümümü önle” demiş. Harun Reşit: ”Bunu da yapamam” diye karşılık verince Behlül: “Madem bunları yapamıyorsun senden daha ne isteyeyim ki?” demiş. Evet ne geçen ömrü geri getirmek ne de yaklaşan ölümden kurtulmak mümkündür. Sizce herkesi her zaman aciz bırakan bu hakikat, en kalıcı ve en büyük mucizelerden biri değil mi?