Sözün Anlamı Ve Doğrulanma Alanı
Sözün ve dilin bir anlamı, bir de doğrulanıp uygulanma alanı vardır. Bu da sözün sadece anlam taşımadığını, aynı zamanda eylem oluşturma gücüne de sahip olduğunu gösterir.
İşte ilâhi bir söz mucizesi olan Kur’an ifadelerinin de bir anlamı, bir de uygulama alanları vardır. Mesela Kur’an’da “Güneş dürüldüğü zaman” (Tekvîr 81/1) mealinde bir ayet yer almaktadır. Daralan evren teorisine göre de bütün gök cisimleri gibi güneş de gittikçe büzülüp dürülmektedir. Burada sorulacak soru şudur: Böyle bir hakikati bilimin dile getirmesiyle Kur’an’ın dile getirmesi arasındaki fark nedir?
Fark şudur: Dini açıdan bakıldığında Allah burada sadece bilgi vermemekte, bilakis bu bilginin ateşleyeceği bir iman ve bu imanın oluşturacağı bir ahlaki davranışlar alanını kurmayı amaçlamaktadır. Bunun için vahiy dili sadece bilgi verici ve tasvir edici değil, aynı zamanda ahlâki ve inşa edicidir. Çünkü Kur’an’da yer alan her ifade, eylemle sonuçlanacak bir kurgu içinde sunulmakta, geleceğin dramatik sahneleri şimdi yaşanan anın evrenini kurma yolunu açmakta ve yöntemini vermektedir. Mesela evrenin varlığının devamını sağlayan yasaların ve bu yasalara bağlı olarak varlıklarını idame ettiren kozmik sistemlerin sonunun dramatize edilmesiyle, yani kıyamet olgusuyla “kudretin, bekanın ve gerçek bağlılığın” referansının kim olması gerektiği gösterilmektedir. Tabii ki bu hayati ve ahlâki çıkarımlar, söz konusu ayetlerden ilmi çıkarımlarda bulunmaya engel de değildir. Ancak bilim amacı ve yöntemi gereği ruhu değil maddeyi önceler; inanıp uygulamaktan ziyade sadece bilmeyi hedefler.
Görüldüğü gibi Kur’an’da yer alan ifadeler bizde kanaatler oluşturmakta, oluşan bu kanaatler de seçtiğimiz hayat tarzında ve bunu şekillendirmede etkili olmaktadır. Bu yüzden kişinin zihin dünyasına yerleştirilen her anlamın, insanın ferdi ve sosyal yaşantısında bir yer alması, kendisini ahlaki bir eylem olarak ortaya koyması beklenir. Çünkü Kur’an’da yer alan ayetler insanlar tarafından sadece anlaşılsın diye değil, aynı zamanda onların hayatında bir yaşam alanı açsın ve orada yer alsın diye de vahyolunmuştur. Şayet bu yapılırsa ayetler, düşünceyi ve eylemi besleyen bir yapıya bürünürler. İşte o zaman Kur’an hem kişinin kendi hayatında hem diğer insanlarla ilişkisinde hem de sosyal yapıda etkin olmaya, kişi ve toplum hayatına hayır ve huzur sunmaya başlar. Öyleyse iman, amel ve ahlak açığımızı kapatmak istiyorsak Kur’an’ı sadece okuyup anlamakla yetinmeyelim, ayrıca anlamı eyleme taşıyarak firesiz bir İslami hayatı gerçekleştirmeye de çalışalım. Şayet böyle yaparsak Allah’ın kelamı hayata hâkim olur, insanlık da huzur bulur.
Sonuç olarak Kur’an, insanları tevhit ehli olarak Allah’a yönelmeye ve dönmeye çağırmaktadır. Çünkü insan da dahil yaratılan her şeyin bir başlangıcı olduğu gibi bir de sonu vardır. Ancak Allah’ın yaratma fiili devam ettiğinden ölümle her şey bitmeyecek, O yeni âlemler yaratmayı ve ölenleri diriltmeyi sürdürecektir. Bunun için kâinat Allahsız, hayat amaçsız, dünya da ahiretsiz ve anlamsız değildir.