Azabın İlacı
Kur’an, insanın en güzel biçimde ve Allah’a inanma ihtiyacı içinde yaratıldığını; ancak onun inanıp inanmamakta özgür bırakıldığını bildirir. (bkz. Tîn 95/4; Fâtır35/15; Rûm 30/30; Kehf 18/29 vb.) Bu da insanın doğuştan günahkâr olmadığı, fakat inanma ihtiyacına kulak vermeyip aklını ve iradesini yanlış kullanması halinde günah işleyebileceği anlamına gelir. Bunun için Kur’an, insan gerçeğinden hareket ederek ona yaptığı kötülüklerden nasıl kurtulabileceğinin yolunu gösterir. İşte
insanın yıkılan manevi yapısını ilim, iman ve Salih amelle yeniden inşa etmesinin yollarından biri, hatta birincisi “tövbe”dir.
İnsanın yaptığı kötülüklerden tam bir pişmanlık duymasına, günahını ve hatasını terk edip Allah’a yönelmesine; Allah’ın da kendisinden af dileyen kulunu bağışlamasına “tövbe” denir.
Tövbe etmek için önce hata ve günahtan pişmanlık duyup vazgeçmek; bundan sonra da “istiğfar/Allah’tan af dilemek” gerekir. İşte bu aşamada günahın itirafı, yalvarma, gözyaşı ve gelecekte aynı hataların tekrar edilmeyeceğine dair verilen söz çok büyük önem taşır. Çünkü Allah böyle bir tövbe ve istiğfardan memnun olur. O’nun muradı, kullarının saadet ve selametidir.
İnsan dünya hayatında var olduğu sürece tövbe edebilir. Ancak günahın affı, tövbelerini hemen veya kısa vadede yapanlara va’dedilmştir. (krş. Nisa 4/17-18 vb.) Bunun için insan, her an ölümün eşiğinde olduğunu unutmadan bir an önce tövbe etmelidir. Öte yandan her insan doğduğu andan itibaren ölüm yaşındadır. Bu yüzden hiç kimse, günahta peşin, tövbede veresiyeci gibi davranmamalıdır. Her türlü günahı işleyip de nihayet son nefeste tövbeyi beyan etmek suretiyle bütün günahların silinivereceğini sanmak ise tam bir aldanıştır. Çünkü insanın dünya hayatıyla ilgisinin kesilmesi kaçınılmaz olduğunda/ yeis halinde tövbe makbul değildir. (krş. Nisa 4/18 vb.)
Yüce Rabbimiz, günah işleyip daha sonra pişmanlık duyan ve af dileğiyle kendisine başvuranları bağışlayacağı ve onlardan azabını kaldıracağı müjdesini veriyor. ( Nisa 4/64; Enfal 8/33 vb.) Bu ne büyük bir nimet. Keşke insanlar bu müjdeye kulak verip Allah’ın gazabını üzerlerine çeken kötülükleri bir an önce terk etseler; hep başkalarını suçlayacaklarına biraz da kendilerine yönelik bir öz eleştiri yapsalar, “nerde yanlış yaptık, hangi davranışlarımızla Allah’ı gücendirdik?” gibi sorulara doğru cevaplar arasalar! Şayet böyle yaparlarsa hem günah ve yanlıştan dönme erdemine hem de Allah’ın affına mazhar olurlar.
Sonuç olarak tövbe ve istiğfar, azabın ilacı, yıkılan yapının yeniden inşası, geçmişi imkân nispetinde onarıp daha iyi bir gelecek kurma çabasıdır. Olumsuz işlere basiretli bir gayretle müdahaleyi gerektiren ahlaki bir yaptırım, kişi ve toplum hayatında gerçekleştirilmesi gereken bir “ıslah Cihadı”dır. Tövbe ve istiğfar, insana Allah tarafından açılan bir umut kapısı, kurtulma ve bağışlanma yolu olduğuna göre insan ümitsizliğe düşmeden kişiliğini onarma ve kendini düzeltip yenileme faaliyetini sürdürmelidir.