'Dinden Çıkma' İle 'Dine Karşı Çıkma' Aynı Şey Değildir.
Gerek Kur’an ayetleri, gerekse Hz. Peygamberin başta Ehl-i kitap olmak üzere diğer din mensuplarına gösterdiği adaletli ve hoşgörülü tavırları hem İslam’ın din ve vicdan özgürlüğüne çok önem verdiğini hem de bu hakkı adalet ve merhametle güvence altına aldığını açıkça ortaya koymaktadır. Demek ki İslam’da din ve vicdan özgürlüğü vardır. Ama insanların dinleriyle ve inançlarıyla alay etmeye, onlara karşı çıkıp fesat çıkarmaya izin yoktur.
Görüldüğü gibi bir dini seçme veya o dinden çıkma ile “dine karşı çıkma” ve “fesat çıkarma” farklı şeylerdir. Bunun için kim diğer insanların inançlarıyla alay eder veya İslam’a karşı çıkıp onu ortadan kaldırmaya çalışırsa o zaman meşru otorite gereğini yapar, yani bunu yapanlara karşı cihat açar. Çünkü cihat, zor kullanarak dini benimsetme ameliyesi değil, tam aksine bütün insanlığa ilahi mesajı ulaştırma, din ve vicdan özgürlüğünü yok etmeye yönelik engelleri ve baskıları da ortadan kaldırma eylemidir.
Bu durumda İslam’ın yayılmasına engel olanlarla savaşılması yahut Hz. Ebu Bekir döneminde dinden dönüp meşru otoriteye muhalefet edenlere karşı kararlı ve tavizsiz politikaların izlenmesi, inanç özgürlüğünün ihlali olarak değil, dine ve Müslümanların birliğine yönelik saldırıları önlemek için alınan idari ve siyasi amaçlı zorunlu tedbirler olarak değerlendirilmelidir.
Günümüz hukuk sistemlerinde de din ve vicdan özgürlüğü temel insan haklarından biri olarak kabul edilir. Laiklik ilkesi de bu özgürlüğün teminatı olarak gösterilir. Ancak İslam’ın sadece vicdanlara hitap etmekle yetinmeyip dünya hayatına ilişkin düzenlemeler de öngörmesi, din ile laik normlar arası çatışmayı kaçınılmaz kıldığından bu özgürlüğün sınırının ne olacağı, düzenleme alanının hangi tarafa bırakılacağı daima tartışıla gelen bir konu olmuştur. Çünkü toplumsal uzlaşma modeli olduğu söylenen laiklik, pratikte keyfi uygulamalara ve din karşıtı tavırlara kolayca gerekçe yapılabilmektedir. Bir önemli neden de İslam’ın öz yapısıyla laik devletin dine biçtiği konum arasında çok ciddi farkların bulunmasıdır.
Sonuçta doğru ve faydalı olan çözüm:
a) Hukuk düzeninin ve devletin, dinin gereğinin ne olduğunu belirtmeye kalkışmaması,
b) Bunun yerine sağlıklı bir öğretim ve eğitim yapılmasına imkân hazırlaması;
c) Özgürlükler arası dengeyi sağlayıcı bir rol üstlenmesi,
d) Din ve vicdan özgürlüğünü belirleyici değil, koruyucu bir tavır sergilemesidir.
Aksi halde din ve vicdan özgürlüğüne baskı yapılması, dinin kişi ve toplum hayatından dışlanması gibi maksadı aşan ve ucu kaçan birçok olumsuz gelişmelere yol açacak, bu da sosyal yapıyı ve toplumsal barışı büyük ölçüde sarsacaktır.