Yapay Ruhlu İnsanlar
Allah, insanlardan Kur’an ve kâinat ayetleri üzerinde düşünerek doğru ve diri bir imana sahip olmalarını, nail oldukları nimetlerden dolayı da kendine şükretmelerini ister. İmani duyarlılıkları hayli yoğun olan ilk nesil Müslümanları Allah’ın bu isteğini sahih iman ve Salih amelle yerine getirip imanı kesin tasdikin de ötesinde yaşantılarına yön veren dinamik bir değer haline getirdiler.
Fakat Kur’an’ın uyarısına ve Hz. Peygamber’in onca çabasına rağmen Mekke’nin fethinden kısa bir süre sonra meydana gelip İslam’ın tarihsel yürüyüşüne çok erken dönemde darbe indiren “büyük fitne” olayı, ego baskısının, kabile taassubunun, dünya ve ganimet tutkusunun yeterince bastırılamadığı gerçeğini ortaya koydu.
Zamanın daha da ilerleyip mezheplerin oluşması ile birlikte kitleler Kur’an ve kâinat ayetleriyle Allah’ın nimetleri üzerinde düşünür olmaktan vazgeçerek mezheplerin oluşturdukları “itikat-ibadet ve muamelat ajandalarını” hafızalarına kodlayarak dindarlıklarını sürdürmeye çalıştılar. Kısacası önce imanı itikada dönüştürdüler, ardından da Kur’an’da birbirine kopmaz bir bağla bağlı olan imanı amelden ayırdılar. Böylece din içinden çıkılmaz ve tanınmaz bir hal aldı. Hz. Ali’nin ifadesiyle “ Din kürkünü ters giyen adama benzedi; küçükler ondan korkar, büyükler de tiksinir oldu.” Çünkü insan, Allah’ın ayetleri ve nimetleri üzerinde düşünerek O’nu sık sık anmazsa imanı canlı, vicdanı da diri kalamaz. Aksine donar, ölür ve çürür.
İşte 19. yüzyıldan itibaren modernite ve sekülerizmin etkileri İslam dünyasına da sirayet edince hem “akıl tutulması” hem de “Allah’ın unutulması” gündeme geldi. Ahiret unutularak cennet dünyada kurulmaya çalışıldı. Bunun sonucu sadece yaşam araçları değil, aynı zamanda insanların dünya görüşü ve kimlikleri de değişti. Modern insanın depresif, narsist ve şizofren oluşunun sebebi budur. Çünkü inkar ve nankörlük psikolojisi genellikle katı ve taş kalpliliktir. Modernite çağlarının, insanlığın en kanlı, silahlı ve savaşlı çağları olması da bundandır. İslam dünyasındaki diktatörler, şiddet ve mezhep savaşları ise Müslüman olduklarını söyleyen kitlelerde iman ve vicdanın hakkıyla oluşmadığının açık bir göstergesidir.
Hâsılı sadece dünyamız değil, sahici imanımız da tehlikededir. Çünkü ruhlarımızda ihlâs, samimiyet, tevazu, merhamet, sükûnet, rıza, kardeşlik, kadirşinaslık ve şükran duyguları yok artık. Hepimiz suni/yapay ruhlara sahibiz. Bu yüzden de genelde öfkeliyiz, benciliz, acımasız ve gaddarız. Zira dünyevileştikçe birbirimize benziyoruz. Batılılaştıkça batıyoruz. Binmişiz modernite ve teknoloji denen bir alete. Gidiyoruz gündüz gece felakete ya da kıyamete vesselam!