Doktor
Ölümünde onu apar topar memleketi Mersin'e götürüp aslına teslim ettiler. Tabutunu omuzlayanlardan Amcam oğlu Mehmet, bir tanıdığının cenazesindeymiş gibi saflar arasındaydı. Neden bakayım, ne lüzumu var. Üç dört hafta geçti, ananları azaldı. Otuzbir yıl, dile kolay. Bir yerde kımıldamadan.
Hanımı öğretmendi ben de öğretmenim ya? Yarsıyorum. Ablama sordum. "Tanır-mıydın?" diye. Cacık cacık konuşma" dedi. Taraklı dilinde bu, dayın öldüğünde de, bu kadar ağladımdı," demeğe gelir.
Öldüğünü hisseden Berber Ahmet oldu. Sabah erken saatlerde Dedelerlilerin dükkanı önündeydik. Sandalyeler bile serindi. "Sen benim dediğime kulak ver abisinin, doktor gitti" dedi. "Gitti." derken "Geyve'ye panayıra" der gibiydi.
Ahiret kadar uzak Geyve'ye.
Hiç kimsenin ölümünde doktorunki kadar "nereye gittiği" belli olmaz. Ölümündeki emareler
doktorun "Kızılsu'ya" su kapmaya" değil, cennette bir nöbet değişikliğine yetiştiğini gösteriyor.
Ortalık Ramazan cemaat abdesli. Camide saflar hazır. Mürailer "günlük işlerinden" bahsediyor. Doktor gitmiş! Haberi yok bazılarının, Nereye...
Ahi Naci İşsever