Yüzyıllardan beri bütün kâinat bir cehalet perdesine bürünmüştü. Her tarafı güneşle aydınlanan, her gecesi yıldızlarla yaldızlanan gökyüzü, insanlara hiçbir şey anlatamıyordu.
Yayın: Güncelleme:
Bu dünyaya gözünü açan her bir misafir gibi Hz. Muhammed(A.S.M.)’ da doğdu, yaşadı ve âhirete göçtü. Fakat onun doğuşu da farklıydı yaşayışı da… Âhiret âlemlerini tespih ederken ardında bıraktığı kâinat da evvelkilerden çok farklıydı. O dünyaya gözünü açtığında her şey garipti, yetimdi, kimsesizdi. Yüzyıllardan beri bütün kâinat bir cehalet perdesine bürünmüştü. Her tarafı güneşle aydınlanan, her gecesi yıldızlarla yaldızlanan gökyüzü, insanlara hiçbir şey anlatamıyordu. Denizlerin, bulutların, dağların, çiçeklerin, kuşların, kuzuların tesbihatını dinleyip anlayabilecek bir çift kulak yoktu yeryüzünde. Her bahar bir haşir âlemi gibi dirilen dünyada sayısız mahlûkat kendisini seyreden insanlığa üzerlerinde yazılan manaları okutamadan geçip gidiyordu. Kâinat garip, insanlık sahipsizdi…
O geldi; Kur’an’ı getirdi. Kâinat kitabını okumaya başladı ve her şeyaydınlandı… Gökleri ve yeri örten cehalet perdesi yırtıldı. Güneşler, yıldızlar, dağlar, denizler, bitkiler, hayvanlar manasızlıktan kurtuldu. Üzerlerinde kendilerini yaratan sanatkârın bin bir isminin tecellileriyle parlamaya başladı.
O geldi; insanlığın üç büyük sualine cevap getirdi: Onlara kim olduklarını, nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini öğretti….
O geldi; dünya denen bu şirin gezegeni bir mescit haline getirdi… Mekke’yi mihrap yaptı, Medine’yi minber. Kıt’alar ve asırlar birer birer saf tutup milyarlarca dille tevhit hakikatini kâinata haykırdı.
O geldi; insanlığa insanlığı öğretti. Zulmü kaldırdı, cehaleti giderdi vahşi kavimleri dünyaya medeniyet ışıkları saçan milletler haline getirdi. Kısacası bütün insanların birleşip de yüzlerce senede yapamayacağı kadar büyük inkılâpları o bir ömür içinde gerçekleştirdi. Üstelik bizden biri gibi yaşadı. Elinde ne dünya malı vardı ne de saltanatı…
Âlemlerin Rabbi işte benim sevdiğim Zât dedi… Ve O’nu gösterdi. O’nun gibi yaşamamızı istedi… O bize Allah’ın elçisi, dünya mektebinin muallimi, kâinatı nuruyla aydınlatan bir güneş olarak geldi.
632 yılında bu fâni dünyanın semasında gurup eden O güneş 1400 senedir dünyanın dört bir köşesinde milyarlarca dilden yükselen salât ve selamlar O’nun nuruna nur katıyor.
O’nun davetine uyup, O’nu örnek olan, O’nu görmek iştiyakıyla tutuşan, ecel şerbetini, O’nun hasretini dindiren bir Kevser gibi görüp içen insanları; O’nun şefkat dolu sinesi kucaklıyor…
Sevgili Ali Osman;Kutlu Doğum Haftasında kutlu bir yazıyı bizlere sunduğun için teşekkür ederim.Ne mutlu;İnsanlığın kurtarıcısı,Büyük Ahlakın tamamlayıcısı,Rahmet peygamberinin Nurlu yolunu takip edenlere.Rabbim cümlemizi O'nun Şefaatına nail eylesin.Amiin...
A.HALİLOĞLU
4.04.2007 / 22:45:39
Yaratılmışların en hayırlısı,insanların en seçkini olan Hz.Muhammed (s.a.v.)'in doğumu,tüm insanlık için oldukça büyük önem arzetmektedir.İnsanlık barış istitorsa O'na koşmalıdır.Huzur ve mutluluk istiyorsa O'nu anlamalıdır.Ve insanlık kötülüklerden,çirkinliklerden uzak bir dünya istiyorsa,O'nu iyi tanımalıdır.Bu duygu ve düşünce ile kutlu doğumun hepimize,aziz milletimize ve bütün müslüman kardeşlerimize mubarek olmasını ve peygamberimizin şefaatine bizi mazhar kılmasını Canab-ı Hak'tan niyaz ediyorum.Saygılarımla...
Sümeyye ÇETİN
4.04.2007 / 23:25:44
(Ey Muhammet)de ki:Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki,Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın.Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.(Al-i İmran 31)İşte bu ayet-i kerime,peygambere uymanın,Allah'ın rızasını kazanmaya ve günahların bağışlanmasına vesile olacağını gayet açık bir şekilde ifade etmektedir.Sevgili Peygamberimiz Hz.Muhammed(S.A.V.)'in kutlu doğumunun 1436'ıncı yıldönümünün,cennet vatınımızın bölünmez bütünlüğüne,necip milletimizin birlik,beraberlik,huzur ve mutluluğuna,bütün insanlığın hidayetine,müslümanların da peygamber ahlakına ve yaşantısına yönelmesine vesile olmasını Cenab-ı Hak'tan diliyorum.Selam ve saygılarımla...
İbrahim ARSLAN
5.04.2007 / 23:36:44
Ali Osman Yazını okurken,Peygamber efendimiz(sav)in etrafındaki, senin gibi genç sahabiler aklıma geldi.Allah cc. hepimizi onlarla haşreylesin.Tebrik ediyor gözlerinden öpüyorum.
Sn Editör;yazı için sizi tbrik ederim.Hz. Peygamber dünyaya teşrif etmeden önce, insanlık bir cahiliye toplumu halindeydi. İnsanlar, peygamberlik nurundan iyice uzaklaşmışlardı. Kendi elleriyle yaptıkları putlara tapıyorlar, vahşette de birbirleriyle âdeta yarışıyorlardı. Kız çocuğu olanlar, utancından onları diri diri toprağa gömüyorlardı. İşte, ahlakî değerlerin unutulduğu, insanî vasıfların eskidiği, kadın ve kızların hakir görüldüğü bir zamanda Hz. Muhammed (s.a.v.) âlemlere bir güneş bir rahmet olarak doğmuştur. Doğumundan sonra cahiliye toplumunun hastalıklarına hiç bulaşmadan büyümüş, 40 yaşında Rabbimiz onu Peygamber olarak görevlendirmiştir.Zulme ve kötülüğe karşı durmanın, doğruluk ve adalet ölçülerinden asla ayrılmamanın en canlı örnekleri onun hayatındadır. Sabrın, merhametin, alçak gönüllülüğün, aile reisliğinde anlayışın, idarecilikte sorumluluk duygusunun, askerlikte ileri görüşlülüğün, çocuklar, yetimler ve güçsüzlerle ilgilenmenin en eşsiz örnekleri onun hayatındadır..
TARAKLI HASRETLİSİ
8.04.2007 / 01:25:34
Efendimiz bir gün Hz.Enes`e
`Beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim´ demiş.
SULTANIM EY MEDİNE MİNBERİNDE ÜMMETİ ÜMMETİ DİYE HÜZNÜ GİYEN SEVGİLİ!!! EY MEKKE MİHRABINDA ALEMLER HESABINA ALLAH DİYEN SEVGİLİ!!! BİZE LÜTFU İLAHİ BAHŞEDİLEN KAPINA DİZ ÇÖKTÜK BEYAN ETTİK RABBİMİZDEN BİZE NE GETİRDİYSEN AMMENNA DUYDUK İTAAT ETTİK.
YA RASULALLAH SEN HALA 40 YAŞINDASIN VE HALA ÜMMETİNİN BAŞINDASIN!!! SANA BİNLER SANA BİNLER SELAM OLSUN...