Taraklı'da Osmanlı Dönemi Yapılanması
Günümüzde Sakarya iline bağlı bir ilçe merkezi olan Taraklı, Bizans döneminde Bursa Tekfurluğu’na bağlı, nüfus yoğunluğu fazla olmayan bir kale şehir durumundaydı. Ancak, başkente giden yolların üzerinde yer alması sebebiyle, bu kale şehir önemli menzil yerleşmelerinden biriydi. 1331-1332 yıllarında, Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu bölgeye girdiğinde, kent halkı kendi isteğiyle Osmanlı’ya tabii olmuştu. Osmanlıların fethinden hemen sonra, bölgeyi ziyaret eden İbn-i Batuta, bu merkezi “Yenice” adı ile tanıtarak, “ burası şirin ve büyücek bir kasabadır” şeklinde anlatımıyla tasvir etmiş ve burada bir Ahi zaviyesinde kaldığını belirtmiştir. Ahilik teşkilatı, Anadolu’da 13. asırda görülmeye başlayan, Selçuklu Devleti ve Osmanlı Devleti’nin kurulmasında büyük rolü olan bir teşkilattır. Aslında bu teşkilat “Fütüvvet” adını taşıyordu ve bunların başkanlarına da kardeş anlamında “Ahi” deniyordu. Bazı çevrelerde esnaf teşkilatı şeklinde de düşünülür. Bunun sebebi, sıkı bir ahlaki disipline sahip olmalarıdır. Anadolu köylerine kadar yayılmış olan bu teşkilatın esası yardımlaşma ve toplumda emniyeti sağlamaktı. Şeyh Edebali, Osmangazi ve pek çokları bu teşkilatın üyeleriydi.
Taraklı çarşısı üç kademeden meydana gelir: 1. 2. ve 3. kademeler. Bunların her biri karşılıklı dükkânlardan oluşur ve şoseden Yunus Paşa Camii’ne karar uzanan bir yolla bölünürdü. Bugün park olan yerde de aşağıda kalan çarşıların devamları uzanırdı. Çarşıda terziler, manifaturacılar, bakkallar, berberler, mutaflar (dokumacılar), semerciler ve ayakkabıcılar bulunurdu. Ne yazık ki park alanındaki dükkânların tamamı yıkıldı. Bütün dükkânların camiye giden yola açılmasının sebebi, Ahilik disipliniydi. Rahmetli babam “Sabah namazından sonra esnaf dükkânına girmez, hocayı beklerdi. Hoca dükkânların ortasında “bereket duası” okuyup el-Fatiha deyince dükkânların kepenkleri büyük bir gürültüyle açılırdı. Sabah namazına gelmeyenler de yataklarından fırlayarak dükkânlarına gelirlerdi.” diye anlatırdı. Ben terzi, berber mutaf çıraklarının icazet (izin) törenlerine katıldım. Oyun olmayan bir kahvede halk toplanır. Caminin imamı beklenir. İmam çırağın ustası ve bölgenin ileri gelenleri ile kahvede ayrılan yere oturur. Çırak kahveye girer önce hocanın, sora sıra ile ustasının, babasının, ileri gelenlerin ellerini öper. Çoğunlukla etli pideler dağıtılır ve Hocanın duası ile merasim sona ererdi.
Bölgeye 17. Yüzyılda gelen Evliya Çelebi “... Yüz elli akçelik kazadır. Halen kalesi virandır. Kasaba, bağlı bahçeli akarsulu bir dere içinde beş yüz kadar mamur evli, tahta ve kiremit örtülü şirin bir kasabadır. On bir mihrap ve yedi mahalledir. Çarşı içindeki cami güzeldir. Bir hamamı, beş hanı, altı çocuk mektebi ve iki yüz dükkânı vardır. Hepsi kaşık ve tarak yapmakla uğraştıklarından şehre Taraklı derler. Dağları safi şimşir ağacı kaplı olduğundan, halkı bunları işleyip Arap ve Acem’e gönderir. Bütün dağları sık ormanla kaplı av yeridir...” sözleriyle Taraklı’yı anlatmaktadır. Gezgin’in bu satırları, kasabanın o dönemdeki topoğrafik yapısı, mimari dokusu ve halkının geçim kaynağı hakkında, günümüze de bağlanan önemli bilgiler içermektedir. Bugün, ilçede özellikle geleneksel konut mimarisi korunmakta ve ağaç kaşık üretimi devam etmektedir.
Tarihsel süreçte, iskan alanının belirlenmesinde ilçenin topoğrafik yapısının önemli bir faktör oluşturduğu dikkati çekmektedir. Taraklı’da yaşanan tarihsel süreçten günümüze ulaşan en erken tarihli kalıntı izleri, yerleşimin iki önemli yükseltisinden biri olan, batıdaki “Hisarlık Tepesi” nde bulunmaktadır. Bu kalıntılar, Bizans Dönemi’nde var olduğu bilinen sur duvarlarına ve sur içindeki iki sarnıca aittir. Sarnıçlardan doğuda olanı kare planlıdır ve horasan harcıyla yalıtılmış şeklinde günümüze ulaşmıştır. Diğer sarnıç ise zamanla içerisi toprakla dolduğundan sadece duvar izleri belirgin olarak kalabilmiştir. Yerleşim kalenin eteklerinden, kademeli olarak düz alana doğru inmektedir. Kalenin hemen eteklerinde yer alan ve bugünkü görünümü ile yakın dönem yapısı olduğu izlenimini veren Hisar Camii, boyuna gelişen dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. Yuvarlak kemerli ve alçak pencereler ile dışa taşkın mihraba sahip caminin, tek şerefeli minaresi kuzeybatıda yer almaktadır. Yapı içten ahşap tavan, dıştan ise kiremit kaplı, kırma bir çatıyla örtülüdür. Cami, hisarın hemen altında yer alan bir yükselti üzerine konumlanmış ve daha sonra çevresinde oluşan mahallenin de ortasında yer almıştır.
Hisar Cami’nin güneybatısında yer alan ve Ulu Cami olarak da bilinen 1517 yılında Yavuz Sultan Selim’in Ridaniye Seferi’ne giderken burada konaklayan Vezir Yunus Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kare plan şemasında, kesme köşeli taş kullanılarak inşa edilen yapının üst örtüsü, kare ana beden duvarları üzerinde yükselen dilimli trompların üzerinde sekizgen kasnak ve en dışta kurşun kaplı kubbeden oluşur. Kuzeybatıda minare yer almakta, giriş cephesinde ise üç yeri ile yapıya giriş sağlanmaktadır. Yapının pencereleri, her cephede yer alan ve sivri kemerle son bulan ikişer pencere ile üç kademeli olarak düzenlenmiştir. Caminin güneyinde geç dönem mezar taşlarının yer aldığı hazire, avluda ise şadırvan yer almaktadır. İlçe merkezinde bulunan diğer bir yapı, Yunus Paşa Cami’nin güneyinde yer alan hamamdır. Cami ile hamam arasındaki yakınlık, bu iki yapının külliye bütünlüğü içinde, aynı dönemde inşa edilmiş olduğunu düşündürmekle birlikte hamamın daha erken tarihli olduğu anlaşılmaktadır. Yapının vakfiye veya kitabe kaydı olmamasına rağmen, plan şemasına bakıldığında 14. Yüzyılın ilk çeyreğinde inşa edildiği ortaya çıkmaktadır. Yol kotunun yükselmesiyle, sadece çimento ile sıvanmış kubbenin görülebildiği yapı, dikdörtgen plan şemasındadır. Hamamın batısında yer alan soyunmalık ve kuzeyinde bulunan tuvalet bölümleri yakın tarihlerde ilave edilmiştir. Soyunmalık bölümünden dikdörtgen planlı, üzeri beşik tonoz örtüsüne sahip ılıklık bölümüne geçilmektedir. Buradan da dar bir koridor yardımıyla, birbirine eş ölçülerde ve Türk üçgeni geçiş kuşağı yardımıyla kubbe ile örtülmüş olan sıcaklık birimine; oradan da halvet hücrelerine geçilmektedir. Arka bölümde, giriş bölümü ile aynı aksta, sivri kemerli külhan bölümü yer almaktadır. Adından da anlaşılacağı gibi külhanda, kömür değil büyük büyük kütükler(odun) yakılır böylece su ve hamam ısıtılırdı.
Taraklı’nın merkezindeki yapılar bütününün hemen kuzeyinde “U” planlı bir han yapısında yer almaktadır. Halk arasında Hacı Atıf Hanı olarak bilinen yapı iki katlı olarak düzenlenmiştir. Yapının avlusu kuzeye bakmakta, alt katta yola bakan bölümler dükkan, orta bölüm ise ahır olarak kullanılmaktadır. Üst kata çıkış, iki yan kanat ile orta bölümün birleştiği köşelerde yer alan ahşap merdivenler yardımıyla sağlanmakta, buradan da geniş bir koridora geçilmektedir. Koridorun gerisindeki ahşap kapılar, handa konaklayanların kaldıkları ocaklı ve nişli odalara açılmaktadır. Bu odaların duvarlarında yer alan Osmanlıca, Rumca yazılar, şematik cami çizimi ve tanımlanamayan bazı çizimler 20. Yüzyıl başında burada konaklayanların izlerini göstermektedir. Han binasının alt katı moloz taş, üst katı ise ahşap bağdadi tekniğinde inşa edilmiştir. Pencere ve kemerlerin görünümü yapının 19. Yüzyılda inşa edildiğini düşündürmektedir. Hacı Atıf’ın Hanı, Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘Han Duvarları’ şiirindeki Anadolu hanlarının belki ülkemizde zamanımıza kadar gelen tek örneğidir. Çok şükür bugün restorasyonu tamamlanmıştır :’’U’’ şeklindeki han avlusuna arabalar sıralanıp yağız atlar hanın ahırına bağlanırdı. Yukarıda zikredildiği gibi hanın ikinci katında, avluya bakan önü tamamen açık uzun salonun arkasında, her birinde ocak olan odalarda yolcular ocak sohbetleri yaparlardı. Çünkü her ocağın sağında ve solunda, bugün artık bazı kelimeleri okunabilen, korkarım Maraşlı Şeyhoğlu gibi yağız Anadolu genç delikanlılarının yanan ve yakan beyitleri var. Anadolu’daki farklı farklı han duvarlarına ne yazmış ne yakmıştı Şeyhoğlu? :
On yıl var ayrıyım Kına Dağından
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben
Gönlümü Çekse de yârin hayali
Aşmaya yetmez kudretim cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgarın önüne katılmışım ben
Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslımı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmışım ben
Korkarım dedim, Şeyhoğlu Kınadağı’nı aşamadı, sevdiğine kavuşamadı, uğradığı son hana hasta geldi, ölüsü çıktı !!!
İlçede kale, kale altında bir cami ve çevresinde oluşan yerleşim ile biraz daha aşağıdaki kotta yer alan Yunus Paşa Cami, hamam ve handan oluşan yapıları 14. Yüzyıldan 19. Yüzyıla kadar uzanan bir süreçte inşa edilmiştir. Taraklı’nın merkezini oluşturan yapılardan çevreye açılım, güneyde Yusuf Bey Cami, kuzeyde Hacı Murat Cami, doğuda ise Aşağı Cami ile sağlanmıştır.
Taraklı’nın güneyindeki mahallenin merkezinde yer alan Yusuf Bey Cami, kale ve onun eteklerinde kurulmuş olan ilçenin düzlüğe ulaştığı alanda yer almaktadır. Bu bölge tarihi dokusunu önemli ölçüde korumuştur. Cami dikdörtgen şemasındadır ve üzeri kiremit kaplanmıştır. Tek şerefeli minaresi bulunan ve tarihi özellik göstermeyen yapı ve minaresi, yakın tarihlerde tamamen yenilenmiştir. Yapının yakınlarında bulunan ve üzerinde yer alan kitabesine göre Hüseyin Ağa tarafından yaptırılmış olan çeşme, düşülen yapım tarihine göre M. 1734 (H. 1147) yılında inşa edilmiştir. Çeşmenin kitabesinden başka önem arz eden bir özelliği bulunmamaktadır.
Taraklı’nın kuzeyinde bulunan Hacı Murat (yukarı) Cami ve doğu yönünde yer alan Aşağı Cami tamamen yenilenmiş ve günümüz camilerinin görünümünü kazanmıştır.
Unutulmaması gereken bir husus da Taraklı’da RÜŞDİYE mektebinin bulunmasıdır. RÜŞDİYE ile ilgili bir makale yazdığım için konuyu başlıklarla hatırlatmaya çalışacağım:
Rüştiye mektepleri 2. Abdülhamid’in eğitim ve öğretim de yaptığı reform sonucu Fransız eğitim sisteminden alınmış iptidaiden sonra altı senelik bir eğitimdir. Rahmetli babam ve amcam Rüştiye mezunudur. Onlardan da aldığım bilgiye göre bugün kendi adıyla anılan mahallede restorasyonu da yapılan Rüştiye mektebinde aşağıdaki dersler okutulmuştur: Kıraat-ı Kur’an, Tashihi Huruf, Hüsn-ü Hat (Güzel Yazı), Il-mün Nefs (Psikoloji), Ilmü-ttabii (Fizik), Ilmü-l İçtimaiat (Sosyoloji), Ilmü-l Kimya, Hesap Hendese (Matematik & Geometri), Fransızca, Arapça.
Ben ilkokula giderken babama üçgenin alanını; “taban X yüksellik / 2” şeklinde anlatırken o, şöyle mırıldanırdı: Müsellesin sath-ı kaidesi irtifaının hasılı davrının nıfs-ına müsabidir. İşin daha dikkat çekici yönü babamın ifadesi ile devvap (kapıcı), öğle ve ikindi namazlarında talebeyi Yunus Paşa Camii’ne götürür, cemaatle namaz kıldırarak okula tekrar dönerlerdi. Şunu da belirtelim Kurşunlu Camii imamlarından Hafız Cevat ve Avni Hoca imtihan vererek Akyazı’daki bir ilkokulda öğretmenlik yapmışlardır.
Taraklı, Bursa Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından, 1989 yılında kentsel, 1992 yılında ise Hisar ve çevresi ile arkeolojik sit alanı ilan edilmiştir. Böylece Taraklı’nın geleneksel Arnavut kaldırımlı sokakları ve tarihi evleri önemli oranda korunarak günümüze ulaşmıştır. Tarihi evler yoğun olarak, Yunus Paşa Cami ve çarşı bölgesinin gerisinde yer almaktadır. Tarihi kimliği önemli ölçüde korunarak günümüze gelen bir diğer bölge ise çarşı bölgesidir. Çarşı, İstanbul-Ankara karayoluna paralel olarak konumlanmıştır ve karşılıklı çift sıra dükkanları ile açık çarşı özelliği göstermektedir. Burada yer alan dükkanlar iki farklı plan tipindedir. Sıra dükkanlar, genel olarak dikdörtgen planlı ve tek cepheleri ile bağlantı yoluna açılır. Buna karşın az sayıda olan köşe dükkanlarının planları kare veya kareye yakın olup iki cephelidirler. Dükkanlar genelde iki ya da üç katlıdır, alt katlarından bulunan su basman payı nedeniyle girişleri önlerindeki iki üç basamakla sağlanmaktadır. Ahşap kirişler yardımıyla oluşturulan üst katlar üretim ve depolama amacıyla kullanılmaktadır.
Taraklı evleri tarihi görünümünü önemli ölçüde korumaktadır. Evlerde ana yapı malzemesi olarak taş kullanılmıştır. Taş malzeme ya temel seviyesini aşarak su basman şeklinde ya da birinci kat boyunca taşıyıcı olarak kullanılmış; bazı yapılarda ise bütün katlar boyunca taşıyıcı ana unsur olarak yer almıştır. Taş malzemenin arasına atılan ahşap dikme ve kirişlerle konstrüksiyon sağlamlaştırıldığı gibi, katlar arasındaki ahşap girişlere de bağlantı sağlanmıştır. Cephelerde yer alan ahşap dikmelerin arası bağdadi tekniği ile ince çıtalar ve onların arası da samanlık killi harç yardımıyla dolgulanarak sokağa bakan cephe ahşap plakalarla veya çoğunlukla da kerpiç sıva ile kapatılmıştır. Bazı konutlarda devşirme malzeme kullanıldığı da görülmektedir.
Not: Yukarıdaki metin bir yüksek lisans çalışmasından alınıp, bazı ilavelerle tarafımdan zenginleştirilmiştir. Yazarını bilemediğim ve bu nedenle ismini zikredemediğim için kendilerinden özür dilerim.
Prof. Dr. Mehmet ERKAL