Emniyet
"Bir de İbrahim'in dediği vakti an: -Rabbım! Bu beldeyi 'emin' kıl, beni ve oğullarımı putlara uzak bulundur."
-İbrahim: 35-
Ete saplanmış barut kokulu demirin, "counter strike"ın ve "anahaber bültenleri"nin rahat koltuklarından kanırtılmayacağını bilmekteyiz. Çünkü neşter işlemez narkozlu beyinlere.
Fotoğraf ve videoların kalp paralayan, iç tırmalayan anlık görüntüleri, suratlarımızda bir bir patlayarak geçerken; önümüzdeki demli çayın, ağır ağır eritmekte olan şekerine halel gelmez.
Neden mi bahsediyoruz?
Emniyetten...
"Emniyetin", insanlara Allah'tan verilmiş bir "emanet" olup Sahibinin onu, her an aramızdan çekip alabileceği gün gibi ortadayken O'ndan başka nelerden "eman" dilendiğine şahit olmak kişiyi gocundurmuyorsa, o kişi mü'min olabilir mi?
Çünkü mümin, kendisine bahşedilmiş hayatı, mümin olmasının haricinde hiçbir "te'minatın" garantisi üzerinde yaşayamaz. Bunu, irfanımız: " "Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli." diyerek bir had, bir sınırla veciz bir şekilde ifade etmiştir.
Şimdiki hâlin, kendisi için nihâî bir "karar" olmayıp her an değişebileceğinin tevazuu ve teyakkuzuyla dolu olan kalp, mü'minin kalbidir. Çünkü mü'min, ne zaman geleceğinden, Peygamber'inin dahi habersiz olduğu bir gün olan yevm-i Kıyamet'le sürekli inzâr edilmektedir.
Lakin devletler, "emniyet"in kendilerinden sâdır olduğuna o kadar emindirler ki vatandaş dedikleri mutîlerine, bu yalanı inandırmak için emniyeti gerektiğinde tatil de edebileceklerini yer yer ispatlamaktadırlar. Böyle böyle tarih mezarlığı, uzayan tatillerin sakinleriyle dolup taşmaktadır.
#