Gelin Beraber Düşünelim
Değerli dostlar,
İlim beyinden kalbe inmediği sürece ilim değildir. (Hz. Ali)
İnsanoğlunu değer yargılarından ve inanç sisteminden koparırsanız, faydalı bir fert olmaktan çıkarır zararlı bir alete dönüştürürsünüz. Bu durumda beyinden vicdana giden yollar kapanır, cüzdana giden yollar ise açılır. Bu durumda insan faydalı bir fert olma yerine zararlı bir alet olma yolunu seçer ki, artık önü alınmaz fenalıkların yolcusu oluverir. Çünkü sigortalar yanlış bağlanmıştır. Şarteller bir kere attı mı, önüne geçilmez bir hal alır. Siz kanaatin sigortasını hırsa, vicdanın sigortasını da cüzdana bağlarsanız ve bunun yollarını da açarsanız gelecekte bu sorumsuzluğun altından kalkamazsınız. Bunun sonucu da akli özgürlükler, hissi körlüğe mahkûm edilmiş olur. Bu durum karşısında, maddi basamakları bir bir tırmanan, ama maneviyat basamaklarından ise bir bir inmeye başlayan insan sayıları gittikçe artar.
İnsanı hedefine emin adımlarla en kısa yoldan İslam Ahlakı ve fazileti ulaştırır. İslam’dan uzaklaşan insan mutsuz, İslamsız hayat ise tatsızdır. İslam ca yaşamak aslında insanca yaşamanın diğer adıdır. Eğer siz insanların saadete giden yollarını tıkarsanız mutluluğu başka yerlerde arama çabaları başlar. Bu durum ise, insanlığı bir yanlıştan başka bir yanlışa ulaştırır. Çözüm gibi gördüğünüz konular çözümsüzlüğün önünü açar. Hiçbir zaman sonuç sağlamaz. Bu durumu fırsat bilen umut ve emek tacirleri devreye girer. Kendilerini birer kurtarıcı gibi lanse eden bu umut tacirleri, insanlığa mutluluk vaat ederek kendilerini birer kurtarıcıymış gibi sunarken aslında kendilerini kurtarma telaşına düşmüş, aynı zamanda kendilerine uygun bir zemin aramaktan başka bir iş yapmazlar. Sadece küçük bir azınlığın mutluluğunu! Sağlamış olurlar. Böyle oluşan bir yapıda, insanlar yetenek ve becerilerini sergileyecek alanlar bulamadıkları için yanlışları doğru uygulamanın ötesine geçemezler. Doğru iş yapanların önü her gün kesilirken, işi doğru yapan insanlar aranır olur. Toplumdan ödül alamayan bu kişiler kendi kendilerine ödül vererek kamera karşısında poz vermekten de kaçınmazlar. Kurdukları yapıyı sorgulamadan yaşamayı kendileri için hayat telakki edenlerden toplumun şikâyetleri ise hiç tükenmez. Bu durum karşısında yapılacak tek şey tabanın bilinçlenmesi, oy vererek seçtiklerinden himmet değil, hizmet beklemesi ve tekrar insan onuruna yakışan bir yapı için çaba gösterilmesi kaçınılmaz olur. Bu güne kadar halk hep kurtarıcı beklemiştir. Ama hep kurtarıcıları kurtarmıştır. Kurtarıcı olarak ortaya çıkanların aslında kurtarmaya değil kurtulmaya geldiklerini bizim halkımız artık idrak etmelidir. Ya da verilen sözlerin yapılıncaya kadar takipçileri olmaları, seçimden seçime hesap sorma yerine, her zaman sorgulaya bilmeleridir. Kendilerinin denetlendiğini hissettirdiğin andan itibaren kurtuluşun da adımını da atmış olacaksın. Aksi halde, sana söz verenler sorgulanmadıkça, sorumsuzlukların önü alınmaz bir hal alacağını da unutma. Taraf seçmekle Hayat seçmek aynı şey değildir. Dünyayı kendi çıkarları doğrultusunda yönetmek isteyen hâkim güçler, iyiliğe dayalı düzenler kuracaklarını iddia ederek insanları kalıcı iyiliklerden mahrum bırakmışlardır. Kurmak istedikleri düzende denge unsuru bulunmaz. Çünkü dengeleri kendi lehlerine bilerek çevirmişlerdir. Onlar bu sömürüyü ortadan kaldıracak oluşumlara fırsat vermezler. İnsanların gafleti de bunların ömrünü uzatır.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, hiçbir olayın karşısında duyarsız kalmayarak, Hissettiğin ya da fark ettiğin bir durumu saklamayarak ortaya koyabildiğimiz takdirde, sorunlar yavaş yavaş çözülmeye başlayacaktır. Bu da insan olmanın farkıdır. Sömürü sistemleri sürekli değil, sürelidir...
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.