Meyveli Ağacı Korurlar!
Makâlî ta'n-ı adâdan ne gam erbâb-ı irfâna
Atarlar taşı elbette dıraht-ı meyvedâr üzre
Makâlî Mehmed Çelebi 16. yy.
(Ey şair Makâlî! İrfan sahiplerine düşmanlar taş atmışsa dert değil; zira böyledir, meyveli ağaç taşlanır)
Kendisine Allah tarafından hikmet verilmiş Lokman Hakîm'in oğluna verdiği nasihatlerden biri de mealen şudur:
"Yavrucuğum! Namazı kıl, ma'rufu (iyiliği) emir ve münkerden nehiy et (kötülükten sakındır) ve başına gelene sabret; çünkü bunlar azmolunacak (yapılması gereken) işlerdendir. "
Âlimlerimiz kısaca "ma'ruf " kavramını: Allah'a itaat, selîm aklın, fıtratın ve şeriatın güzel gördüğü şey; "münker"i de: Allah'a karşı gelmek, selîm aklın, fıtratın ve şeriatın hoş görmediği, reddettiği şey olarak tanımlamışlardır.
Dinimiz ma'rufu emredip, münkerden menetmeyi temel vazifelerden biri yapmıştır. Bunun vacip oluşunda bütün İslâm fırkaları ittifak etmişlerdir.
Hz. Lokman, oğulcuğuna bu vazifeyi hatırlatıyor, ancak bu işin akabinde çeşitli zorluklarla sınanacağını, "başına gelene sabret!" diyerek "iyiliği emir" ve "kötülükten sakındırma"nın sonrasında birtakım musibetlerin de gelebileceğini ihtar ediyor.
Zira Elmalılı Hamdi Yazır, bu ayeti tefsir ederken şu örneği verir: "Umeyr İbn Habîb (r. a) oğullarına vasiyetinde demiştir ki:
Herhangi biriniz emir bil'ma'ruf ve nehiy anil münker yapmak isterse ondan evvel ezaya (işkenceye) hazırlansın ve Allah'tan sevaba yakîn edinsin (sevap geleceğine kesin kanaat edinsin). Çünkü her kimin Allah'tan sevaba iykanı (kesin kanaati) olursa dokunan eziyeti duymaz . "
İmam Gazâlî'nin dediği gibi, bunun farkına varan kişiler kendisine yapılmış olan zulmü affederek bir fazilet ortaya koyabilirler. Ancak başkasına yapılan zulmü affetmek gibi bir tercih hakkımız var mıdır?
Kesinlikle yoktur!
Cezayirlilere Fransızların yaptığını kim affedebilir?
Başkalarına yapılmış haksızlığı affetmek bizatihi zulümdür!
İnsanlar arasından bazıları öne çıkıp: "Sizden öyle bir topluluk bulunmalıdır ki, onlar herkesi hayra çağırsınlar, iyiliği emretsinler, kötülükten vazgeçirmeye çalışsınlar. İşte onlar muradına erenlerin ta kendileridir. " ayetini mihver edinip bu farz-ı kifayeyi dünyalık çıkar ilişkilerine tercih ederek tehlikeli bir sorumluluğun altına girmişse, diğerleri iki şeye dikkat etmelidir:
1- Bu kimseler kendilerinin şahsına dokunacak ezadan, kınayıcıların kınamasından çekinmezler, korkmazlar. (inşallah kendilerine yapılanı da affederler-helal ederler).
2- Topluluklarına dokunacak ezayı ise affetmezler. (Zira bu, ümmete dokunan bir ezadır).
Emr-i bil'maruf yapanların başlarına gelen musibetleri dışarıdan yorumlayan uyanık, şark kurnazı güruhun, kendisini hiçbir zarara bulaştırmayıp, zarar göreni de güya lütuflandırdığı, sırtını sıvazladığı kurtarıcı bir atasözü vardır:
"Meyveli ağacı taşlarlar. " Yani hünerli, kimselere genellikle sataşılır. Dolayısıyla bunlar olağan şeylerdir kabilinden şirince sözler; bahçeye emek vermiş kimselerin emeklerini yağmalatıp; edenin ettiğinin yanına kâr bırakılacağı anlamını taşımaz.
Evet, ağaç savunmasız bir nebattır. Kendisini savunamaz. Ölür, ama öldüremez. Ancak dört-beş senelik bir ot da değildir. Asırlık ağaçlar vardır ki insana bir tarihi hatırlatır, hafıza verir. Düşünmek lâzım, insanoğlu kendi soyuna neden "şecere" demiştir?
Bahçenin sahibi, kendi öz eliyle diktiği fidanlarını, sulayıp budayarak, toprağını çapalayarak yetiştirdiği mahsulünü çocuklara hırpalatıp tarumar ettirmez.
Çocuğun meyve devşirmeye boyu, büyüklerinden istemeye de aklı ermemişse kalkıp ağaca alelade bir taş atmışsa, çocuk deyip geçilir. Büyüklerinin te'dip etmesi beklenir. Ancak çocuk, bahçedeki meyveli ağaçları taşlamak için bir de taş ithaline girişmişse, şeytanları taşlar gibi bahçeyi taşlama çetesi organize etmişse, çocukların taş orkestrasına büyükler de katılmışsa; bahçe sahibi, hangi taşın hangi mıntıkadan devşirildiğini taşın cinsinden bilir. Zira bahçenin muhafızları var, bekçileri var, taze fidanları yetiştiren emektar bir bahçıvanı var. Her şeyden önemlisi, o fidanları bitiren bir Hâlıkı Mutlak'ı var.
Bahçe sahibi tedbir alır, bahçe sahibi bilir: Her bir fidan ağaç olacak, her bir ağaç meyve verecek, her bir meyveden ümmet yiyecek, yenen her meyvenin çekirdeğinden yeni fidanlar yetişecek. Kendisi yorgun düşer, şaşar, ölür; fakat dikilen fidanlar, tarihin her döneminde olduğu gibi ümmetin evlatlarının elinde Kıyamet'e dek büyüyecektir.
Semud'un, Âd'ın, Eyke'nin, Medyen'in, Mısır ve Mezopotamya medeniyetinin "kalkınma" gücünü ispat eder fena bulmuş bakiyeleri gibi değil!
Çünkü Babil Asma Bahçeleri değil!
Hülâsa, bahçe sahipsiz değil!
Bahçedekiler de hudayinabit değil!