İğdelik-Davutoğlan
Hafta sonu Mudurnu, Nallıhan ve Beypazarı'nı gezme imkânım oldu. Yolculuğumun, beldelerin hem birbiriyle hem de bizim Taraklı'yla mukayese edilmesi açısından faydalı geçeceğini düşünmüştüm.
Safranbolu ve Kastamonu'yu, geçen yaz tanımıştım. Göynük, öteden beri âşinamızdı.
Dolaştığım yerlerin, birbirine benzeyen ve birbirinden ayrılan tarafları üzerinde zihnim hep bir meşguliyetin içindeydi: sokaklar, camiler, evler, çeşmeler, köprüler, hamamlar, yollar, müzeler vs... Eşyadan, insana dair bir şeyleri ayıklayıp duruyordum. Ancak bu meşguliyetimin hesap edemediği bir yer, -hem de orta yerde- temeyyüz ediverdi. Orada durmak ve rüzgârı teneffüs etmek, insandan ve onun elinden çıkan her şeyden uzaklaştırmıştı beni.
Nallıhan-Beypazarı arasında kalan Davutoğlan Kuş Cenneti'nden bahsediyorum. Rengârenk tepelerin eteklerinde, rüzgârın dövdüğü kanatlarıyla gölün etrafında dolanan kuşların seyri, beni öncesiyle ve sonrasıyla gezdiğim beldelerin tasannuatından fersah fersah uzaklaştırıyordu. Balıkçıl kuşların ve kara leyleklerin izinde hayata yeni-den duruyor ve hayata yeni-den katılıyordum.
İçtimâiyatıyla ve müştemilatıyla: Mudurnu, Nallıhan, Beypazarı, Safranbolu, Kastamonu, Göynük ve Taraklı; leyleklerin ruh solutan kanatlarının rüzgârında bir mum gibi sönüverdi.
Hayatı, elleriyle boğuyordu insan; kanatlarıyla soluyan leyleklere inat.
Şimdi leyleklerin yüzlercesini misafir eden İğdelik'teki çiçekli bahçelerin arasındayım. Atların gölgesinde, leyleklerin arasında.