Bizi Bir Güzel Benzetecekler - Ufuk Şen
Kimler mi? Tabii ki, dostlarımız, gelenler, ziyaretçiler. Aslında benzemek isteyen bizler değil miydik? Tamam işte onlar da benzetecekler. Eskiden bize geri kalmış bir belde, az gelişmiş bir belde derlerdi. Sonra kibarlık edip gelişmekte olan bir yer demeye başladılar. Hatırlayın eskiden komşu ilçelerle yarış yapardık, bir çok hususumuzu onlarla kıyaslayarak ölçerdik. Taraklı yarım asırdan fazla süredir keşfedilmemiş bir yerdi sanki. Peki gelenler bizden ne bekliyorlar, ne bulup gidiyorlar? Gelenlerin amacı: burası turistik bir yer deyip gezmek, tarihi hakkında bilgi edinmek. Demek ki aradıkları şey; önce misafirperverliğimiz filan değil. Öncelikle turist edasıyla gelip istedikleri ve merak ettikleri yerleri görüp bilgi edinmek. Fotoğraf karelerine alıp arşivlerine koymak.
Az gelişmiş bir belde ibaresinin hiç olmazsa neyin noksan olduğunu tasrih eden bir tarafı var. Mesela işsizlik konusunda bu dertten nasıl kurtula bilinir bunun bir yolu aranır. Hatta işsizlik nereden kaynaklanıyor bu söz konusu olabilir. Ama gelin görün ki kim derdi ki bir gün gelecek az gelişmiş bir yer olma ibaresi bile özlemle yad edilecektir.
Benim korkum şu:Bilirsiniz Afrikalıların bir ağıdı vardır. Hiçte unutulacak sözler değildir. Diyorlar ki: “ Beyazlar geldiği zaman ellerinde İncil vardı. Biz ise o zaman topraklarımızı elimizde tutmakta idik. Ne olduysa oldu, şimdi bizim elimizde İncil var; Topraklarımızda beyazların elinde” Belki biraz ekstra bir örnek oldu ama durum bu.
Sülün kuşunun hikayesini bilirsiniz. Keklik gibi sekmeye özenmiş, ama çok uğraşmasına rağmen yapamamış bu sefer zamanla kendi yürüyüşünü de unutmuş. Öyle olunca da rivayet olunur ki o zamandan beri sülün kuşu yalpalaya yalpalaya yürür. Turizme daha hazırlıklı değiliz. Onun için hatalar noksanlar olursa bu biraz daha devam edecek. Kimse büyük beklenti içinde olmasın.
Şu sıralar dışa çok açıldık, bir muhabbettir gidiyor. Televizyonlar, ziyaretçiler v.s. Bir zaman sonra gelenler bize bir koşmanın şu dörtlüğü ile veda edebilirler. “Karacoğlan derki nasıl bağ imiş/Üst yanımız karlı karlı dağ imiş/Yokladım öteni öten yoğ imiş/Kız alamam seni huri isende. Bunun üzerine biz de kendi kendimize Ankara’nın Fidayda havasını çalar söyleriz:
“Fidayda da Taraklılım fidayda
Beş yüz altın yedirdim bir ayda
Gitti de gelmedi ne fayda
Başını da yesin bu sevda"
Ufuk Şen
#