"Ders Aldık mı Acaba"
Değerli dostlar,
Ben bir ilahiyatçı değilim. Haddimi de aşmak istemiyorum. Ancak Yüce dinimiz “İSLAM” dini birilerinin tekelinde değildir. İnanan her kesin sahasıdır aynı zamanda. Bizim dinimizde ruhban sınıfı da yoktur. Her insan inandığı dinin görevlisidir. Din görevlileri değil, anacak dinin gönüllüleri vardır. Burada bende âcizane inanmış olduğum kutsal kitabımızın aydınlığında bazı konuları sorgulamak ve yorumlamak istiyorum. Öncelikle Yüce Rabbimin ve bu konuda özel ihtisas yapmış büyüklerimin affına sığınıyorum.
Değerli dostlarım,
17 Ağustos 1999 yılı depreminden sonra tam 8 yıl geçti. Acaba aklımız başımıza geldi mi? diye sormak ve sorgulamak istiyorum. Evet, ve yine yineliyorum yukarıda ki cümlemi. Deprem bir kaderdir, ama binaların göçmesi değil. Biz Müslümanlar yeryüzü yasalarını anlamadıkça ve bu yasalar doğrultusunda hareket etmedikçe, yani fiili duayı tamtamına uygulamadıkça kelimelerle Allah’a yalvarmak ve yakarmak bir şey ifade etmeyecektir. Allah gönülden yapılan duayı kabul eder, edebiyatını değil… Kur’an gökten indiği kadar yerden bitmiştir. Hafızların sesinden, Allah’ın sözü çok daha önemlidir. “herkesin yaptığının karşılığından başka bir şey yoktur” buyuran Rabbimiz, bizleri düşünmeye ve anlamaya davet ediyor. Kuran ‘da beş yüz ellinin üzerinde düşünmeyle ilgili ayetlerin olduğunu müfessirler beyan etmektedir. Kuran’ın vereceği ahlakla, ilmin ortaya koyacağı kurallar birleştirilirse oluşacak sinerjiden her şeyimiz daha sağlam ve daha muhkem olacaktır. Kim ki ahlaklı ve ilmin ortaya koyduğu kurallara riayet ederek yeryüzünde hareket ederse o daha az zarara uğrar. Japonya’yı göz önüne getirirsek bazı gerçekleri daha iyi algılarız herhalde. Biz hayattan ders çıkaramayan bir toplum haline geldik. Gözümüzü mal hırsı bürüdü. Bir inşaatın nasıl sağlam olması konusunu düşüneceğimiz yerde, nasıl daha az malzeme kullanırız da çok kar sağlarız diye düşünüyoruz. Bugün binalarda güçlendirme adı altında yapılan çalışmalar işlerimizin ne kadar çürüklük olduğunu haykırıyor aslında. Bir toplumda kanaat kalkar ve gözünü dünya malı hırsı bürürse o toplumun başından felaketler eksik olmaz. Hele birde yanlışlara göz yumulmaya başlanmışsa, vay o toplumun geleceğine. Trafik kazalarına bir bakın. Dünyanın hangi ülkesinde bizim kadar trafik kazaları oluyor?. Ve ders almıyoruz hiç. Acılarımızı da kaderci bir inanışla hafifletmeye çalışıyoruz. Yollarımızı otaban ve çift şeritli yapamadık. Şoförlerimizi tam olarak eğitimden geçirip yollara çıkaramadık. Aman benden olmasın diye haksızlıkların karşısında konuşmadık. Riyakâr davrandık. Dalkavukluk sanki bir meslek oldu benim ülkemde. Eğilmeler bükülmeler sanat halini aldı. Ve sonrası bu toplumun, bu aziz Milletin çektiği ıstırabı laf cambazlıklarıyla birileri de atlatmaya çalışıyor. Timsah gözyaşları boşuna akıtılıyor. Herkes kendi ölüsü için ağlıyor aslında. İnsanı insan yapan heyecanı yok ettik. Katılaştırdık yürekleri. Buna rağmen nereden geliyor anlamak mümkün değil gözlerden akan yaşlar. Birbirimize güven her geçen gün azalıyor. Yok, olmaya mı gidiyor bu yolunu kaybetmiş yolcular...
Sonuç olarak diyebiliriz ki, bizler bu gemide beraber yaşıyoruz. Öncelikle bunu aklımızdan çıkarmayalım. Aynı geminin yolcuları, gemi su alırken bunu rahatça seyretmelerini anlamak mümkün mü sizce? Önce doğru olacağız. Özümüz doğru sözümüzde özümüz gibi olmalıdır. Doğru olanlarda mutlaka dalkavukların dalaveresine gelmemelidir. Geleceğimize sağlam bir miras bırakmak istiyorsak tebdili kıyafet bu dönem için en büyük çözümdür. Koyalım uygulamaya, çıkacak ortaya bozuk olan maya… Allah cümlemize akıl fikir versin ve bu acıları tekrar bizlere yaşatmasın…
Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyor, ilkeli olmak, onurlu yaşamak için en şerefli bir yoldur diyorum…
Kalın sağlıcakla...
#