Eğitimin Geleceği
Yeni Hükümet programının kamuoyuyla paylaşılmasının ardından "60. Hükümet programına göre eğitimin geleceği yok" diyebilmemiz mümkün.
"AKP, 22 Temmuz seçimlerinde ikinci kez tek başına iktidara geldi. Seçim sonrasında Başbakan'ın "beyaz bir sayfa" açacaklarını, "toplumun tüm kesimlerini kucaklayacakları" vaatlerinin ne kadar gerçekçi olduğunu hep birlikte izleyerek göreceğiz. Ancak "yaptıkları, yapacaklarının teminatı" olarak görülürse, açılacak beyaz sayfanın kimler ve toplumun hangi kesimleri için açılacağı bellidir.
60. Hükümet programı Başbakan tarafından TBMM'de okundu. Hükümet programı okununca görüldü ki, 60. Hükümet yeni bir hükümet değil, 59. Hükümetin devamıdır. Dolayısıyla başta ekonomi olmak üzere; eğitim, sağlık ve diğer kamu hizmetleri alanında geçmişten gelen uygulamalara aynen devam edileceği görülmektedir.
AKP, geçmiş hükümet döneminde başta eğitim ve sağlık hakkı olmak üzere tüm alanları ticarileştirerek, eğitimi ve sağlığı paralı hale getirmiştir. Öyle anlaşılmaktadır ki, bu uygulamalar devam edecektir.
Geçtiğimiz yıllarda, kalabalık sınıf mevcutlarını azaltmak, okulların araç-gereç ve fiziki donanım ihtiyacını gidermek, için gerekli adımların atılmadığı bir dönem olmuştur. Bu nedenle her yıl yaşanan sorunlar geçti'Göreve geldiğimiz ğimiz yıllar içinde birikerek artmıştır. Oysa Başbakan günden başlayarak, eğitimin en temel sorunları olarak gördüğümüz altyapı, erişim ve kalite sorunlarının üzerine ısrarla gittiklerini iddia etmekte, bunun için "Eğitim bütçesini %186 arttırdıklarını" söylemektedir.
Geçmiş AKP iktidarı döneminde, eğitim bütçesi rakamsal olarak artmış olabilir. Ancak önemli olan, yaşanan artışın, artan öğrenci sayısı, derslik, okul ve personel ihtiyacını karşılayabilecek düzeyde olup olmadığıdır. Üstelik geçmiş dönemde eğitim bütçesinden yatırımlara ayrılan pay sürekli olarak azalmıştır. Eğitimin sorunlarını çözmek için atılması gereken en somut adım, eğitim alanındaki kamu yatırımlarının artmasıdır. Ancak AKP Hükümeti, diğer tüm alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da özelleştirmeyi ilke edindiği için, MEB bütçesinden yatırıma ayrılan payı yarı yarıya azaltmıştır (MEB Bütçesinden yatırımlara ayrılan pay 2002 yılında %17,18 iken, 2007 yılında bu rakam sadece %7 olmuştur). Bu nedenle MEB bütçesinin sayısal artışı tek başına hiçbir anlam ifade etmemektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı'nda yaşanan siyasal kadrolaşma ve eğitimi daha da gericileştirmeye yönelik uygulamalar başta olmak üzere, geçtiğimiz dönemde Milli Eğitim Bakanlığı'nın hemen her icraatı tartışma konusu olmuş, Bakanlık tüm eleştirilere karşın yine bildiğini okumaya devam etmiştir. Başbakan, hükümet programını okurken sanki Türkiye'den değil de, başka bir ülkeden bahseder gibi "Öğretmen atamaları, terfi ve tayinlerinde yıllardır şikayet konusu olan adam kayırma uygulamalarına son verilmiş, adalet ve eşitliği sağlamak için objektif ve şeffaf bir yöntem hayata geçirilmiş" olduğunu iddia etmiştir. Bu ifade doğru değildir. Hatırlanacağı gibi, AKP'nin eğitimi kendi ideolojisi doğrultusunda şekillendirmesine yönelik her girişim, özellikle siyasi kadrolaşma uygulamaları bazı sivil toplum örgütleri tarafından dikkatle izlenmiş, il il tespit edilen kadrolaşma uygulamaları periyodik olarak kamuoyuna açıklanmıştır. Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı kadrolaşması 59. Hükümet döneminde olmasına rağmen Başbakan'ın hiçbir şey olmamış gibi konuşması anlaşılır değildir. (İptal edilen atama yönetmeliği es geçilmiştir.)
ayrıca açıklanan hedefler 60. Hükümet için "hayal" olmaktan öteye gitmeyecektir.
Başbakan ayrıca, "Eğitim altyapımızı iyileştirmek için tüm imkan ve kaynaklar seferber edilerek 110.000 yeni derslik yapılmıştır" diyerek, "Eğitime %100 Destek" kampanyasında vatandaşların katkısıyla yapılan 20 binin üzerindeki dersliği de Hükümetin hanesine yazmakta sakınca görmemiştir.
Başbakan, öğretmenlerin durumu ile ilgili olarak "Eğitim sistemimizin temel direği olan öğretmenlerimizin mesleki tatminlerini artıracak politikalar izlenmiştir. Bu amaçla öğretmenlik kariyer mesleği haline getirilmiş ve yaklaşık 100.000 öğretmenimiz uzman ve başöğretmen unvanlarına kavuşturulmuştur" demektedir. Kariyer sınavı uygulaması her şeyden önce, çalışma barışını bozan, öğretmenler arasındaki mesleki dayanışmayı ortadan kaldıran, eğitim emekçileri arasındaki rekabeti arttırarak, aralarındaki güven ilişkisini zedeleyen bir uygulama olmuştur. Ayrıca öğretmenler arasında hiyerarşi yaratmak, aynı işi yapana farklı ücret politikası uygulamak, "eşit işe eşit ücret" ilkesini ortadan kaldırmıştır.
Öğretmenliğin özel bir uzmanlık mesleği olduğu, yasayla belirlenmiştir. 1739 sayılı yasanın 43. maddesinde öğretmenlik, "...Devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir uzmanlık mesleği..." olarak tanımlanmıştır. Bunun anlamı, "uzman"lığın, tüm öğretmenler için kazanılmış hak olmasıdır. Ancak AKP Hükümeti, yaptığı kasıtlı düzenleme ile "uzmanlık" unvanını kendisi veriyor gibi yapmış ve bu şekilde "mesleki tatmin" sağladığını zannetmiştir. Öğretmenlik mesleğiyle, eşit işe eşit ücret ilkesiyle, okulun ve eğitimin kamusal özüyle bağdaşmayan; eğitimin özelleştirilmesi politikalarının bir parçası olan bu düzenlemenin övünülecek bir tarafı yoktur.
AKP orta öğretim reformu yapacağını; mesleki eğitimin oranını %50 ye çıkaracağını söylemektedir. Mesleki eğitim doğrudan doğruya ekonomi ve üretimle ilgili bir konudur. Dolayısıyla sorunun sadece meslek okullarının sayısının artmasıyla çözülmesi beklenemez. Bugün bile çok sayıda meslek lisesi mezunu işsizdir. Çözüm niceliğin nitelikle birlikte artırılmasından, Türkiye'nin teknik eleman ihtiyacının mesleki eğitimin niteliğini de arttırarak sağlanmasından geçmektedir.
Değerli Okuyucular;
2007-2008 Eğitim Öğretim yılının bir önceki yıldan daha başarılı geçmesini temenni ederek tüm eğitim camiası ve velilerimizin geleceğimiz adına daha duyarlı olmaları dileğiyle saygılar sunuyorum.
Görüşmek dileğiyle.....
#