Düşünce Ve İfade Özgürlüğü
Düşünce özgürlüğü insanın insan olması sebebiyle belirtilen temel bir haktır. Bu hak hem Anayasalarda hem de Uluslararası metinlerde yer almaktadır. Bunun anlamı kişilerin her hangi bir sorun, politika, ekonomik , kültürel veya felsefi görüş hakkında düşüncesi ne olursa olsun özgürce yazılı, sözlü, görsel veya yazılı basında dile getirebilmesi ve devamında da bu nedenle soruşturulmaması, kovuşturulmaması, tutuklanmaması ve cezalandırılmaması anlamına gelmektedir. Bu ifadeler rahatsız ve şok edici olsa bile bu kapsamda korunur. Peki bu özgürlük sınırsız mıdır? Elbette değil. Birincisi kimseye hakaret içermemesi, kimsenin özel hayatının gizliliğini ihlal etmemesi, şiddet içermemesi, açık ve yakın bir tehlike oluşturmaması gerekir. Konuyu bir kitaba sığdırmayacak şekilde geniş yazmak da mümkün. Fakat temel çerçeve budur.
Düşünce özgürlüğü konusunda bazı tespitler: Kişinin düşüncesini açıklanmasındaki sözler gerekçe gösterilerek tutuklama veya cezalandırmalar inanız ki düşünce sahibini mağdur etmekle birlikte esas o devlete, topluma veya nihayetinde siyasal iktidara da zarar verir. Bir kere o devleti uluslararası arenada itibarsızlaştırır ve yalnızlaştırır. O ülkeye sermaye girişini engeller, ülkenin ekonomik gücünü, bilim gücünü ve beyin gücünü de dışarıya kaçırtmasına neden olur. Ayrıca olması gereken talepler dile getirilemediği gibi yanlışların da örtbas edilmesine sebebiyet verir. Baskı nedeniyle istikrarsızlık oluşmakla ülke, toplum, birey, siyaset ve en nihayetinde siyasal iktidarlar da zarar görür.
Peki bir ülkede düşünce özgürlüğünün gereksiz şekilde kısıtlanması ve cezalandırılması iktidarların sürdürülmesine de zarar veriyorsa neden önüne geçilememektedir? İşte temel sorun bu noktadadır. Çünkü bu tür ülkelerde genelde yargı bağımsızlığı ve ekonomik ilişkiler konusunda problemler yaşanmaktadır. Bu tür ülkelerde ekonomik kazanç yolları ile siyasal iktidar iç içe geçmiştir. Ayrıca siyasal otoritenin atama, terfi ve tayin konusunda yargı üzerinde etkisi vardır. Bu ilişkiden dolayı yargı mensuplarının da diğer insanlarda olduğu gibi iktidarı gereksiz koruma refleksi (Yani teşbihte hata olmazsa kraldan fazla kralcı mantığı) eklenince istenmeyen tablo ortaya çıkabilmektedir. Ve siyasal otorite artık istese de dahi bu yanlışın önüne geçemiyor.
Peki çözüm? Çözüm çok boyutlu olmakla birlikte başarılması çok zor olan birkaç cümleyle sıralamak mümkün. Fakat bir çok ülkede en başta siyasal otoritelerin süper güçlerle ilişkisi, toplumların eğitim niteliği ve toplumun hoş görü anlayışı, ekonomik durumu, kültürü, adalet bilinci ve siyasal Konjektör gibi durumlar birer etken olduğu için kısa sürede sonuca varmak hayal sayılır. (Not: Geri kalmış ülkelerin çoğunda Anayasa ve onlarca Uluslararası
Sözleşmelere rağmen düşünce özgürlüğünde yaşanan olumsuz tablonun önüne geçilemediği de unutmamak gerekir.