Hoşaf Soğutmak
Değerli TARAKLI AJANS okuyucuları;
Biliyorum, biraz kızgınsınız, "En çok hoşaf soğutan sensin! En az köşe yazısı yazan da sensin" diyebilesiniz. Haklısınız, ama biraz beni mazur görün, okuldu, dersti, trafikti, TARAKLI AJANS sitemizi yenileme çalışmalarıydı -bu arada müjdemizi de vermiş olduk ağzımdan kaçırarak- derken bir türlü fırsat bulamadım. Lanet olası PKK, artık hangi lanet olasının güdümündeyse haddini iyice aşması da morallerimizi de bozarak girdi araya.
Moralimiz bozuk, ama oturup, başımızı iki elimizin arasına koyup kara kara düşünmedik, karaları bağlamadık, yani hoşaf soğutmadık Taraklı da dahil, bütün Türkiye milletçe sokaklara döküldük, Al-Beyaz şanlı Türk Bayraklarıyla donattık evlerimizi iş yerlerimizi, araçlarımızı... Tek yürek olduk, tek ses olduk.
"Pis!.. KaKa!.. yaklaşma ona" deriz ya küçük çocuklara kötü bir şeyi ifade ederken. Alın size senelerdir binlerce şehidimizi alan, köylerimizi yakan PKK.. Lanet olası Lanetlilerin güdümündeki lanet PKK. Son Adapazarı - Ankara yolculuğumda, bayram dönüşü olmasından mütevellit dolu olan otobüslerden bir tanesinin host koltuğunda yer bulabildim. 4 saat 15 dakika süren bir yol, uzun uzadıya. Otobüs soförüyle başladık muhabbete, laf teröre geldi. Yaptığı doğu seferlerindeki anılardan 2 tanesi çarpıcı geldi bana.. Kaptan anlattı:
- "1990 larda Ağrı - Doğubayazıt'a seferlere gidiyorduk, bir tesis vardı, sahibiyle muhabbetim iyiydi. ayda 9 bin kişi konaklıyormuş en az bir gece. Zaten o araba sayısı belli değildi. Ben 2 sene doğuya gitmedim, 2 yıl sonra yine aynı tesise gittiğimde şaşakaldım; bir bizim yolcular, bir ben, 2 muavinim, 3 garson bir de patron. 'Ne oldu, niye kimse yok' diye sorunca 'Terör sizi değil, bizi vurdu' dedi."
Kaptan devam ediyor.
-"Yine 90'lı yıllar.. Bir kere de Van'a gitmiştim. Mola verdik, biraz dolaştım ki ne göreyim karşımda 20-25 kadar genç, ellerinde keleşler (kalaşnikof).. Tırstım, gidip sormak zaten imkansız "Ne İş' diye. Yaşlıca bir adam gördüm, adbest aldı, hemen yanına yaklaştım selam verdim, hoş beş bir iki muhabbetten sonra lafı silahlı gençlere getirdim. 'Dayı bunlar ne iş' dedim, 'Gönüllü askerler onlar, terörle savaşmaya gidecekler' deyince gözümden yaşlar boşalıverdi"
Kaptan ekliyor
-"Bir zamanlar asala vardı, belki siz bilmezsiniz. Ne oldu? Bir günde tertemiz, sadece adı kaldı. PKK da biter istenirse..."
Gelelim Hoşaf Nasıl Yapılır?
Önce komposto ile hoşafı ayıralım, niye mi Hoşaf yapmanın aslında kombostodan daha fazla emeğini vurgulamak için. Komposto, normal meyveden yapılırken, hoşaf kurutulmuş meyvelerden yapılır.
Malzemeler:
- İhtiyaç kadar kurutulmuş meyve (Taraklı eriği ya da üzüm tavsiye ediyorum)
- Tadını kendinize göre ayarlayacağınız için miktarını kendiniz belirlediğiniz ölçüde şeker
- Ne kadar hoşaf yapacaksak ona yeterli büyüklükte bir tencere
- Taşmayacak kadar su
- Hoşafın pişmesine yetecek kadar tüp.
Yapılışı:
- Tencereye güzelce yıkadıktan sonra kurutulmuş meyveleri, şekeri, suyu koyun, altını yakın, pişince indirin ve soğutun. Soğuyunca servis yapabiliriz.
Sual: Hoşaf hoşaf konuşma, bu zamanda hoşaf sırası mı?
Elcevap: Çanakkale savaşı, -özellikle son zamanları-. Askerin yemek listesinde sadece "günde bir tas hoşaf" vardı. Bu topraklar böyle kazanıldı, Üç,beş parası olana peşkeş çekilsin ya da bir avuç terörist cirit atsın diye değil!.
Hoşaf soğutma zamanı değil, hoşaf yapma zamanı. Hoşafın biri soğurken, bir yanda yenisini yapma zamanı.
Yine bir zaman kısıtlılığı, yine iş-güç.. Yazıma burada ara veriyorum. Daha sonra kaldığımız yerde devam edeceğim inşallah.
Afiyet Olsun..