Emaneti Ehline Vermek
İslam her yönüyle kemale ermiş son hak dindir. Onun kitabı, ilahi nurun kaynağı olan Kuran’dır. Muhammed (as.) de Kuran’ı tebliğ eden, onun nuruyla cihan ufuklarını aydınlatan son peygamberdir.
Kuran, sunduğu mesajlar ve hedef aldığı kitle itibariyle sadece gönderildiği çağın insanına değil, daha sonraki çağların insanlarına da hitap eden evrensel bir kitaptır. Onun içeriği ise, çok geniş ve çok yönlüdür. Kuran’ın muhatabı insan olduğu için başta insan olmak üzere onun ilişkide bulunduğu bütün varlıklarla ilgili bilgiler, özü itibariyle Kuran da mevcuttur. Ancak bunlar, Kuran’ın gönderiliş amacına uygun olarak Allah tarafından seçilen bilgiler olup genellikle temel ilke ve prensipler halinde sunulmuştur. İşte bu temel ilke ve bilgilere dayanarak sistem kurma görevi ve işlevi, insana bırakılmıştır.
Kuran’a göre Müslüman toplumun ana görevi, yeryüzünü ıslah etmek, bozulma ve yozlaşmayı ortadan kaldırıp orada sağlam bir sosyal düzen kurmaktır. Bu görev, büyük ölçüde Müslümanların siyasi açıdan örgütlenip emaneti ehline vermeleriyle yerine getirilmiş olur. Tabii olarak burada, siyaset nedir, Müslüman siyaset yapmalı mıdır, sorusu gündeme gelir. Hemen herkese veya en azından bazılarında “Müslüman siyaset yapamaz” diye bir kanaat var. Hâlbuki siyasetin ne olduğu açıkça anlaşılmadan bu tür sorular sormak veya bu konuda kesin bir kanaate varmak doğru değildir.
En genel anlamıyla siyaset, insana ve hayata iyi hizmet etme mesleğidir; insanların dünya ve ahiretlerini salaha çıkarmak için yapılan hayırlı bir iştir. Siyaset bu ise, o zaman bunu en güzelini Müslüman yapmalıdır. Hemen belirtelim ki, insana ve hayata hizmetin en güzel şekli, “kuran’ın evrensel ilkelerine” ve “Nebevi modele” uygun olarak yapılmalıdır. Öyleyse tam bu aşamada, İslam’ın yönetimle ilgili evrensel ilkelerini ve emanet ehlinin temel niteliklerini hatırlamak gerekir.
Kuran açısından siyasal faaliyet, kamuyu ilgilendiren işlerin yani “emanet”’in ahlaki ve teknik anlamda ehline verilmesidir. Demek ki siyasi faaliyettin her zaman uymak zorunda olduğu evrensel ilkelerden birisi, “emaneti ehline vermektir”. Bu ilke Kuran da şöyle belirtilir. “Allah size emanet edilen şeyleri ehil olanlara tevdi etmenizi ve her ne zaman insanlar arasında hüküm verecek olursanız adaletle hükmetmenizi emreder. Allah’ın size yapılmasını tavsiye ettiği şey, mutlaka en güzelidir. Allah, kesinlikle her şeyi işitendir, görendir. (Nisa 4/58)
Bu ayette yer alan ve Kuran’ın tamamında altı kez geçen “emanet” sözcüğü, çok geniş kapsamlı evrensel bir kavramdır. O, öncelikle insanın dışında kimsenin taşıyamayacağı ağır bir yüktür. Ayrıca “emanet” “akıl, iyi ile kötü arasında seçim yapabilme yeteneği teklifi taşıma yeterliliği, vahyin doğruluk ve diğer ölçülerine dayalı sosyal bir düzen kurma yükümlülüğü” anlamlarına da gelmektedir.
Bu ayetteki “emanet” kavramının “maddi-manevi değerleri, ilahi hakikatleri Müslüman toplumun dünyevi gücü ve politik hakimiyeti kullanmasına ilişkin buyrukları” ihtiva ettiği belirtilmiştir. Şu halde emanetin ehline verilmesi, insana ve hayata yönelik hayırlı hizmetlerin, eksiksiz bir projeyle hayata taşınması ve bu projenin pratikte başarıyla uygulanmasının sağlanmasıdır. Tabii ki bu, siyasi gücü gerektirir. O halde güç de Allah’ın bir emanetidir ve o mutlaka ehil olanlara verilmelidir.
Kuran, emanetlerin ehline verilmesini, adaleti, yönetilenler arasından seçilen yöneticiye şartlı itaati ister. Yönetimde ve işlerin idaresinde getirmiş olduğu “şura” ve “biat” prensipleriyle toplumun iradesine değer verip insanların yönetimde etkin hale getirilmesini sağlar. Ayrıca Kuran, toplumlar toplumlar üzerinde haksız hâkimiyet kurup halka zulmedenleri kınar, her türlü baskıcı yönetimleri reddeder. Çünkü politik gücün baskıya başvurması, toplumsal acılara ve ahlaki çöküntülere yol açar.