Her şeyin buruk geçtiği bir dönemde, bayramlardan da tat alamaz olduk. Alışılmış görevleri yerine getirmekten başka pek bir şey yaptığımızı da zannetmiyorum. Eskiden de aynı şeyleri yapıyorduk. Ama mutluyduk, asık yüzler daha azdı gibi geliyor bana. Akşama kadar çalışan annelerimiz ve babalarımızın göz yorgunluğu bile olmazdı üzerlerinde. Her işi tamamen beden gücüyle yaptıkları halde eve dönüşleri gayet mutlu ve sevinçli olurdu. Ertesi günün yine işle meşgul olunacağı bilinerek hiç kaygı duyulmadan ev sohbetleri yapılır ve sobasız odalarda yatılır, dinç bir şekilde kalkılır ardından işe gidilirdi. Gönül yorgunluğu san ki hiç mi, hiç yoktu. Doğru dürüst yolumuz yok, sularımızı köyde elinden iş gelen insanların yaptığı açma kuyulardan alırdık. Bakraçlarla çıkardıkları sularla tüm ihtiyaçlarımızı karşılardık. Her yer çamurdu ama temizdi insanlar. En önemlisi gönüller temizdi. Vasıta nedir bilmezdik. Haftada bir pazarımız olur, ora ya da atla ya da merkeple giderdik. Pazar dediğin de ne ki, işte alacağın 1 kg. yağ. 3–5 kg. portakal ve çocuklar için birkaç şeker. Tarhanamız, bulgurumuz ve makarnamız evlerde yapılırdı. Hele o bulgur çekme zamanı geldi mi, genç kızların evlerde yanık sesleriyle söylediği türküler, köyün genç delikanlılarını sokaklara dökerdi. Bayramları bir görseydiniz. Köyün çevresinde bulunan yüksek ağaçlara takılan iplerle kurulan salıncaklar da genç kızlar sallanır ve yine yanık sesleriyle köyü şenlendirirlerdi. Genç delikanlılar ise boş mu durur. Gündüzleri bir taraftan güreş tutarak pehlivanlık gösterileri yaparken, bir yandan da komşu köylerden getirdikleri çalgılarla doyasıya oynarlar ve eğlenirlerdi. Gece eğlenceleri daha bir başka olurdu. Bir gurup genç değişik araçlar kullanarak deve yaparlar, bazıları da onun etrafında döner ve kimseyi yanına sokmayan “çötel” denilen değişik kılıklara girmiş tanınmayacak şekilde etrafta tozu dumana katarlardı. Çoluk çocuk herkes sokaklarda, sanki bir karnaval havası içinde gece yarılarına kadar eğlence devam ederdi. Bu anlattıklarım 40 yıl öncesine dayanır. Benim yaşım 9- 10 olduğu sıralar. Doktor yok, aşı nedir bilmezdik. Koca karı ilaçlarından da kimse ölmedi. Hiç mi dert yoktu. Geçim sıkıntısı nedir bilinmediği dönem. Asgari ücret, alım gücü, enflasyon, yoksulluk sınırı falan olmadığı zaman. Paranın ne olduğunu, nerde iş gördüğünü bilmediğimiz günler gerçekten mutluyduk. Dedim ya sadece çocuklar değil analar babalar mutluydu. Dedeler nineler… Zaten onlar mutlu olmasa çocuklar nasıl mutlu olacaktı. İşte bizler o günleri parasız pulsuz mutlu bir şekilde yaşadık. Umutla baktık hayata. Şimdi o günlere göre her şey var. Ama bir şey yok. o da “mutluluk”. İnsanlarda baş dönmesi arttı. Tansiyonlar inip çıkıyor enflasyon gibi. Borsa gibi oldu insanlar. Nerde düşeceği ne zaman kalkacağı ne zaman kızacağı, ne zaman güleceği belli değil. Kahkahalar çok duyuluyor, ama gerçekçi değil. Yüzler gülümsemeye çalışıyor, ama sahte. Mutlu görünmeye çalışıyor insanlar ama yalan. İşte bu varlık içinde darlık çekmek kadar insana başka bir ceza veremezsiniz. Yok demeye alışmışız bir kere. Kafamıza kurduğumuz hayallere yetişmek mümkün değil. Dörtnal gidiyor uçuruma doğru insanlık. Ve at gözlüğü başında. Dizginler nefsinin elinde salıverilmiş. Ama kırbaçlanıyor durmadan. Nefes nefese koşturuluyorlar. Yarı aç, yarı tok. Yollar düzgün, topladığı el emeğini çabuk ulaştırmak için. Derelerin denize aktığı gibi kazandıklarımız akıp gidiyor. Yıl yıldan daha kötü geliyor san ki. Borçlar katlanarak yol alırken ömürler tam tersine kısalıyor. Torunların borç hesabına geçecek işler yapılıyor gözü dönmüşçesine.
İşte değerli dostlar, nasıl eğlenebiliriz doyasıya. Akşam evde yapılan hesapların ardından hangimizin kolu kalkar oynamak için. Kim başını kaldırıp göğe bakabilir. Başlar eğik, ama dik yürümeye çalışan kamburlaşmış omurgalar. Ne kadar zor yürüyorlar biliyor musunuz? kafalardaki telaş gönüllerin dışında bedenleri de çökertmiş. Evet değerli dostlar işte sizlere kısaca bahsettiğim konu bu. Üç günlük dünyada bize her şeyi unutturan üç kuruşluk mal. Onsuz olmuyor, onla da olmuyor. Az olan da, çok olan da doymuyor.
Yine de Mübarek Kurban Bayramınızı Tebrik Eder Nice Bayramlar Diliyorum.
yazınız o kadar güzelki birkaç sefer okudum evet NEREDE O ESKİ BAYRAMLAR.çocukluğumuzdaki bayramları hatırlar hep iç geçiririz.nerde o eski bayramlar diye bayramlarmı güzelliklerini yitirdi?bizmi bayram sevinçlerimizi?hatırlıyorumda günlerce önce başlardı bayram heyecanı evlerde hele kurban bayramıysa kurbanlıklar alınır evde birkaç hafta beslenir sonrada bayram sabahı ağlardık çocukluk işte.bayram demek yeni elbise demek allah rahmet eylesi erik mustafadan aldığımız basma kumaş koccazlı nuriye teyze kulakları çınlasın elbisemizi diker komşu kızlarla aynı model ne kadar sevinirdik.gelde şimdiki çocukları sevindir neşeyle beklerdik bayram sabahlarını gün doğmadan uyanırdık bayram biran önce başlasın diye büyükler kurban kesme telaşındayken bizler komşuları dolaşır ellerini öperdik şeker mendil harçlık alırdık.o günlerde herkezin birbirine vericek bir şeyi vardı mutlaka sevgisi güler yüzü hoşgörüsü,eski bayramlar yok günümüzde en azından bir kartpostal bir mektup alırdık.iyi bayramlar
HARUN TAYYAR
19.12.2007 / 15:11:19
Evet hocam, bayramlar bana göre aynı bayram ama biz değiştik , insanlar değişti ,yaşlar değişti çocuk yaştayken yaşadığımız bayramları aldığımız hazları büyüyünce yaşayamıyoruz saygılarla hocam.
ibrahim evcim
20.12.2007 / 00:09:06
Sayın Hocam! Öncelikle K. Bayramınızı tebrik ederim.Yazınızı okudum.Eski bayramların hasreti duyuluyor satır aralarında ve geçim derdine düşmüş günümüz insanını anlatmışsınız.Yazınız için tebrikler.Yalnız bu serzeniş hep var olmuş ve de olacak gibi hayat var oldukça.Bu günü yaşayanlar da yarın hasretle anacak bu günlerini sizin ve bizim gibi.Sonuç;değişim kaçınılmaz ki yaratılşın özünde var bu.Durağan bir şey yok şu alemde iyi ya da kötü olarak herşey değişim içinde.Canlı -cansız-madde-ruh herşey zaman yelpazesinde hayat buluyor ve değişiyor.Fakat bu değişimde önemli olan pozitif bir tirent yakalamak.Biz pozitif değişimin gerekli olduğuna inanlarız.Öz olarak hak ile batılın mücadelesinde rüzgar kimin arkasında ise o coğrafya onunla mayalanmıştır.Kültürler bu rüzgarla şekillenmiş ve insanlar değişimitir.Tarih ve kültürümüz bunun örnekleri ile doludur.Selamlar...
ekrem
25.12.2007 / 06:06:42
dertsiz tasasız hayat mı olur enişte?Sen dokuz on yaşındaki hatıraları güzelce dile getirmişsin ama onlar eskide kaldı, şimdiye bakalım ve mutluluğu ararken mutlu olalım.Herkesin sıkıntısı olur ama mutlu olmak da elimizde, geçmişi yad ederek bir şey kazanamayız fakat geçmişi de unutamayız ama şimdiyi iyi değerlendirerek geleceği mutlu kılabilirz.Selametle...
ahmet karapekmez54
28.12.2007 / 00:32:37
HOCAM ÇOK GÜZEL YAZIYORSUN TEBRİK EDERİM SENİ SEN NEDE OLSA BİZİM ESKİ HOCAMISSIN SENİ SEVİYORUZ YAZILARINI TAKİP EDİYORUM ÇOK SEVİNİYORUM HOCAM SEN BİZİM HERŞEYİMİSSİN BAŞARILAR
ilyas ARSLAN
29.12.2007 / 15:46:17
Sayın Hocam : Yazınıza ve bu konudaki düşüncelerinize tamamen katılıyorum. Bizim bile çocukluğumuzda güzel di fakat ben şunu anladım bayramları güzel kılan çocukluğun ve gençliğin masumiyeti idi. Bulunduğumuz şehirde bayramın tadını bulamaz ve köye koşardık ama gördümki artık köydede bir tat kalmamış. Yazınızda belirttiğiniz gibi artık olmuyor biz yarını düşünüyoruz ve mutsuz oluyoruz. Biz uzaklarda olsakta bayramın tadını güzel geçiremedik memleketimizde. Her zaman düşüncelerinize saygım sonsuzdur Hocam. Herkese NİĞDE den selam.