İnsan Allah’a Muhtaçtır
Zengin ve övülmeye layık olan yalnız Allah’tır” ( Fatır 35/15)
Vahiy dilinin en yüksek manalı kelimesi, Allah’tır. O, her şeyin yaratıcısıdır. Allah’a benzeyecek, O’na denk olabilecek hiçbir şey yoktur. Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, fakat bütün varlıklar ona muhtaçtır. Tüm varlığa oluşa ve sisteme Allah hâkimdir. Kâinatın ve insanın varlığını devam ettiren, özellikle insana hidayet veren Allah’tır. Bundan dolayı Allah’ın sözlerinden oluşan Kuran, kendini “insanlara yol gösterici” olarak tanımlarlar. O insanı olumlu ve olumsuz yönleriyle çok iyi anlatır. İnsanın da diğer yaratıklar gibi tabii bir varlık olduğu bu yüzden de kendisine en büyük değerin verildiğini belirtir. İnsanın yapısını gerçekçi bir biçimde tanıtan Kuran, onun zaaflarında da değinir ve bunlar ortadan kaldıran çözümler üretir.
Kuran mesajının temel hamlelerinden biri de “Allah’ın birliği gibi, insanın O’na muhtaç olduğu gerçeğini” birçok yönden ortaya koymaktır. Değinilen gerçek Kuran’ın bir ayetinde şöyle dile getirilir. “Ey insanlar, Allaha muhtaç olan sizlersiniz; zengin ve övülmeye layık olan yalnız Allah’tır” Bu ayet, Allah’ın zengin ve övgüye layık tek ilah olduğunu belirterek İslam’ın Muktedir Ulûhiyet anlayışını ortaya koymaktadır. Ayetteki “gani” kelimesi lügatte, “zengin olmak, bir şeye ihtiyacı bulunmamak” anlamlarına gelen “gına” mastarından türemiş bir sıfattır. Bu kelime Allah’ın sıfatı olarak kullanıldığında “ malik olduğu şeylerle başkalarına ihtiyacı bulunmayan, zenginliği sonsuz ve sınırsız olan, yanında herkesin yoksul kaldığı Yüce Varlık” anlamına gelir. “ Hamid” kelimesi ise “hamd” mastarından türemiş bir sıfattır. Bu kelime “ Kendisindeki güzel vasıflardan ve yaptığı iyiliklerden dolayı her türlü övgünün sahibi olan Allah” manasına gelmektedir. Hem övgü hem de şükür manasını içeren “Hamd” Allah’a özgüdür. Bunun için insanlar, melekler ve diğer bütün varlıklar O’na hamd etmektedir.
Kuran’da 17 kez geçen “gani” sıfatı, tek başına Allah’ın bütün varlıklardan müstağni olduğunu bildirir. Birçok inanç sisteminde, tanrıların insanlara muhtaç durumda düşünüldüğü hatırlanırsa bu ilahi ifadelerin Muktedir Ulûhiyet gerçeğini anlatmak için ne kadar gerekli olduğu daha iyi anlaşılmış olur.
Kuran, Allah’ın ve insanla olan ilgisinin başka boyutlarına da insana aynı anda telkin etmek için gani sıfatını, diğer ilahi sıfatlardan bir kısmıyla birlikte zikreder. Böylece Allah’ın kendi kendine yeterli olmakla beraber O’nun yaratıklara, özellikle de insanlara karşı ilgisiz kalmadığı ve ihtimamsız olmadığı mesajını verir. Ayrıca Kuran da gani sıfatı, Allah’ın insanların yararı için koyduğu ibadet ve hayır buyruklarını takip eder. Bu durum, buyruklarını takip eder. Bu durum, buyrukların esas faydasının Allah’a değil, onları uygulayan insanlara döneceğine işaret eder. Çünkü Allah hiç kimsenin infak ve ibadetine muhtaç değildir. Dine, inanca ve ibadete ihtiyacı olan insandır.
Gerçekçi gözlemler, yaşadığımız hayatta şahit olduğumuz ürkütücü pek çok olumsuzluğu ortaya koymaktadır. Bunlardan en önemlisi ve en acısı, Kuranın sunduğu inanç ve yaşayış şeklinin, insanların hayatında asli yapısından çok şeyler kaybetmiş olmasıdır. Pek çok insanın, dini, hayatın görülmez alanlarına hapsetmeleri, onu sadece cenaze törenlerinde ortaya çıkarmaları, hayatlarında en çok ihtiyaç duydukları bir değer ne kadar ihmal ettiklerini gösterir. Dini şekilci unsurlara indirgeyen kişilerin tabiî ki İslami bir hayat sürmeleri ve ölüm korkusunu yenmeleri mümkün değildir. Allah’ın izniyle her korkudan kurtulmanın bir yolu vardır. Ama Allah’tan kurtulmak imkânsızdır.
Günümüzde bir nimet olarak insan hayatını zenginleştirmesi beklenen teknoloji, gerçek amacından saptırılarak kendi başına buyruk bir tanrı haline getirilmiştir. Oysa İslam, insanlığa muktedir bir Ulûhiyet anlayışı sunar. O, yepyeni bir diriliş muştusuyla her alanda kendi insanını yetiştirip onun önüne yeni ufuklar açar. Şu halde Allah’ın insanlara sunduğu nimetlerden meşru şekilde yararlanıp ahlaken tutarlı bir hayat sürmek için, manevi körlüğün verdiği küstahlıktan kurtulmak gerekir. Bu da insanın İnsan ve hayat üzerindeki etkisi ile sağlanabilir. Bunun sebebi, Kuran’ın fert ve toplum hayatını düzenleyici kurallarının, diri ve belirleyici bir yapıya sahip olmasıdır. Kuran’ı bu şekilde anlamaya ve yaşamaya mecburuz. Hatırlanacağı gibi Peygamber(as)’in önderliğinde oluşan ilk İslam toplumu Kuran’la varlık alanına çıkmıştır. Eğer bu günde bir İslam toplumu çıkacaksa yine bu kitapla ortaya çıkacaktır. Çünkü Kuran’a dayalı bir yaşayış, ömür boyu süren değişmez bir ibadettir. Ecele bu ibadetle koşanlar, cennete ulaşırlar. Ölümsüzlük insana bu dünyada bir hak olarak verilmiş değildir. Ama insan imana dayalı basiretli bir gayretle onu elde edebilecektir. Öyleyse “Rabb’inizin affına ve genişliği göklerle yer kadar olan cennete doğru koşun. O, Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar için hazırlanmıştır.”