18 Mart Çanakkale Zaferi
Asırlarca dünyaya hükmetmiş, Viyana kapılarından Hazar denizi kıyılarına; Kırım’dan Yemen’e kadar üç kıtada hâkimiyet kurmuş; Akdeniz’i ve Karadeniz’i sınırları içerisinde göl haline getirmiş; gittiği yere adaleti- medeniyeti- insanlığı götürmüş olan Türk Milleti tarih sayfalarından silinmek istenmişti.
Avusturya Veliahdı'nın Saraybosna'da bir Sırp fedaisi tarafından öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına sebep olmuştur.
Savaştığımız bu devletlerin gayesi, gemilerini boğazlardan geçirerek müttefikleri Rusya'ya yardım etmek; boğazları kendi kontrollerine almaktı.
İngiliz ve Fransızlar, Çanakkale Boğazı'nın girişine gemilerini yığmışlar, savaş için her şeyi planlayıp hesaplamışlardı. Ancak Türk Milleti'nin düşman karşısında coşan imanını ve "Ölürsem şehit, kalırsam gazi" prensibini unutmuşlardı.
Genel taarruzdan bir gün önce düşman mayın tarama gemileri, Türk gemileri tarafından denize döşenen mayınları toplamışlar; başkumandanlarına boğaz sularının mayınlardan temizlendiğini bildirmişlerdi. Fakat o gece, Nusret adlı küçük bir Türk gemisi boğazı tekrar mayınlamayı başarmıştı.
Her şeyin planlandığı gibi olduğunu zanneden düşman, 17 Mart 1918'de Çanakkale Boğazı'na hücuma geçmiş, patlayan mayınlarla Mehmetçiğin kahramanlığı, Türk milleti'nin cesurluluğu düşmanı hayal kırıklığına uğratmıştır. Çanakkale geçilmezdi ve geçilmedi, Yıl 18 Mart 1915.
Bu savaşta Türk askeri, silah- cephane ve teknik imkânlar bakımından zayıftı. Ama bugüne kadar ülkesi uğrunda canını- kanını feda etmekten çekinmemişti. Vatanını- bayrağını- şeref ve namusunu düşmana çiğnetmemişti.
Çanakkale Savaşı'nda Mehmetçik Allah için- Peygamber için- Ecdadı için savaştı. Bedir Savaşı şehitlerinin rütbesine ulaşmaya çalıştı. Savaşın acısını ruhunun derinliklerinde hisseden Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy, o günleri şöyle tasvir ediyor:
"Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya,
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,
Eski Dünya, Yenidünya, bütün akvamı beşer,
Kaynıyor, kum gibi… Mahşer mi, hakikat mahşer.
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk,
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela,
Hani tauna da züldür, bu rezil istila…
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaz-ı beşer...
Çanakkale'de, 250 bine yakın şehit verdik. Fakat Çanakkale'yi ve Çanakkale Boğazı'nı düşmana vermedik. Düşmanlarımız İngiliz ve Fransızlar, kendilerine yardım edenler de bir o kadar ölü verdiler.
Çanakkale Savaşında peygamberlikten sonra en büyük makam olan şehitlik makamına yükselen Aziz askerlerimize şair yine şöyle sesleniyor:
“Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak anlı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor TEVHİD' i…
BEDR' in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber.”
Kuran’ı Kerim de şehitler için şu müjde veriliyor: "Cenabı Hak, Cennet mukabilinde Müminlerin canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, harp meydanında şehit ve gazi olurlar. Allah'ın bu öyle vadidir ki, Tevrat'ta da İncil'de de Kuran'da da beyan dilmiştir.” (Tevbe/111)
Peygamber Efendimiz de, şehitler için şöyle buyuruyor: "Sizden biriniz karınca ısırınca ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölüm acısını ancak o kadar duyar." (Riyazüssalihin/ 2 / 558)
Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde tüm şehitlerimizi rahmetle- minnetle- şükranla anıyorum. Ruhlarına El-Fatiha… AMİN
#