Gazetenin Ardından
Taraklı Ajans’ta köşe yazılarımın yayınlanmaya başlamasından tam bir yıl sonra, geçtiğimiz hafta bir teklif geldi bana. Çoğunuzun haberi yoktur belki; teklif “Bizim Sakarya gazetesi”nde köşe yazıları yazmamla ilgiliydi. Zor bir karardı. Fakat daha karar veremeden, dün yazımın yayınlandığını gördüm söz konusu gazetede. O kararsızlık sürecinde, ben yazımı göndermişim bile! Orada yayınlanan ilk yazım olmasından dolayı bunu sizlerle paylaşmamın doğru olacağına inandım. Ve itiraf etmeliyim ki; bu hafta sizlere ayrı bir yazı hazırlayamadım. Biliyorsunuz ki çok yoğun ve hayatı, işlerim sebebiyle yorgun yaşayan biriyim ben. Yok yok! Sakın kuşkuya kapılmayın, Taraklı Ajans’ı ne terk edeceğim, ne de ihmal edeceğim. Burası benim anayurdum.
Internet’te yazılarım yayınlanıp dururken, neden gazeteyi de seçtiğimi daha sonraki yazılarımda sizlere açıklayacağım. Bir sonraki yazımda görüşmek dileğiyle şimdi sizleri pazartesi günü “Bizim Sakarya Gazetesi”nde yayınlanan ilk köşe yazımla baş başa bırakıyorum… “Beşinci Mevsim”de hoşçakalın…
Boşluk ve Hoşluk
Bütün samiyetimle söyleyebilirim ki, nasıl oldu ben de anlamadım! Hani askerlikte “yapamam” sözcüğü adeta yasaklanmıştır ya, benimki de o hesap; “yapamam-edemem” diyemedim nedense. Ben bu görevi almadım yani, görev bana verildi; “sen yazarsın” denildi. Ve sunu bilin ki; dudaklarımdan dökülen “yaparım” da değildi… Sadece… Başım öne eğildi… İçim rahat değildi…
Zordu. Sorumluluk isteyen bir işti bu. Tek bir hedefi olmayan, ince-uzun bir yoldu. Belirlediğiniz herhangi bir hedefe parmaklarınız dokunacağı anda; ayaklarınızın yönelmesi gerekiyor yani, gözünüzün kestirdiği başka bir amaca. Asıl amaç sorulacak olsa bana; sadece “ölüm” gelir aklıma. Çünkü insan ister-istemez sadece ölüme koşar, böylesine emin adımlarla…
Konu “nerden nereye geldi” demeyin hemen! Durun hele, bir dinleyin beni! Daha ilk günden kırmayın kalemimi ve tabi ki kalbimi… Nitekim “Kanundur! Boşlukların doldurulması gerekir” diye, soyunmak akıl işi midir bu zor göreve? Hele bir de boşluğunu dolduracağınız insan üç yılını vermiş ise bu işe, bu şahsın geçmişinizde “hocam” dediyseniz eşine, nasıl dolduracaksınız bu boşluğu; hangi biçimde? Ve hangi yüzle?..
Yani demem o ki Sakaryalılar; birkaç hafta öncesine kadar bu köşeyi ziyadesiyle dolduran, ve benim bu hafta doldurmaya yeltendiğim bu köşenin asıl sahibi değerli Naime Tüzün Ablamdı… sanki neden bıraktı? Üstelik Naime Hanım’ın kocası, benim harbi hocamdı; beni asıl o yaktı…
Konu mu? Alakası mı? “Tabiat boşluk kabul etmez” yalanı…
Tamam! Naime Tüzün’ün eşi olan ve benim geçmişte Fen Bilgisi öğretmenliğimi yapan Vahit Hoca’ma bu konuda hak veriyorum. Nitekim “Tabiat-Boşluk Teoremi”ni öğretmesi gerekiyordu; müfredat söz konusuydu. Fakat teoriyle pratik arasındaki ince çizgiden de, bizi bir şekilde haberdar etmesi gerekiyor muydu? Lakin her boşluk, her zaman doldurulmazdı ki. Şahsım, bunu yaşamadan nasıl bilsindi?
Velhasıl uzun ve ince bir yolun oldum yolcusu; yoktur bunda inanın kimsenin suçu.
“Yaparsın” dediler! “Yapamam” diyemeyişim “yaparım” oldu!
Firar edersem bir gün, kesmen yolumu.
Evet değerli okuyucular; tam da tahmin ettiğiniz gibi, “Bizim Sakarya Gazetesi”nin bu köşesinde bundan sonra ben olacağım. Ben mi? Sizi şimdiden hoş bulan garibin biri. Umarım ben de size hoş gelmişimdir. Ancak biliyorum, size ne kadar hoş gelsem de, boş geleceğimi. Şu anki yaşadığım mutluluğun sebebi ise; yılların çürütemediği o meşhur “tabiat-boşluk teoremi”ni benim çürütecek olmamdır. Taraklı’ya faydalı olabilmek ise, benden büyük sevdamdır…