Ahlak Toplumu
Kuran’ın temel gayesi, doğruluk ve adalet üzerine kurulmuş olan bir ahlak toplumunu varlık alanına çıkarmaktadır… Peygamber(as)’in: “Ben ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim.” Sözü, bu gayeyi açık bir şekilde dile getirir.
Kuran, Müslüman toplumun temel özelliklerini belirtir. İslam toplumu, temelde tevhid inancına bağlı bir kardeşlik toplumudur. Doğruyu buyuran, kötülükten alıkoyan ve Allah’a inanan en hayırlı toplumdur. Aşırılıktan arınan, öteki toplumlara örnek olan; iyilikte yarışan ve yardımlaşan; işlerini aralarında şura (danışma) ile yapan; fitne ve fesat çıkarmayı, kargaşaya kapı açmasını en büyük suç sayan; bir toplumdur. Böyle bir toplumda hiçbir haksızlığa ve ahlaksızlığa yer verilmez, kişilerin itibarına ve onuruna gölge düşürülmez.
Kuran, İslam toplumundan iç düzenin sağlanmasını istemiş, sosyal, siyasi ve ekonomik istismarların tamamını yasaklamıştır. Bu toplum vazifesi, yeryüzünü ıslah etmek, oradan bozgunculuğu, haksızlık ve ahlaksızlıkları söküp atmak suretiyle yaşanabilir ahlaki, sosyal ve siyasi bir düzen kurmaktadır. Eğer toplumu çekip çeviren bir ahlak düzlemi olmazsa orada adalet gerçekleşmez, güçlü zayıfı zer, denge bozulur, hiçbir şey doğru olarak yerine oturtulamaz. Her türlü haksızlıkların boy gösterdiği bir toplum, sonunda helak kanunu gereğince yok olmaya mahkûmdur. Şu halde Kuran’ın belirlediği bir ahlak düzeni kurmak, her inanmış insanın hem de görevi olmalıdır. İşte bundan dolayı bütün peygamberler, vahye dayalı sosyal bir düzen kurmak için çalışmışlar, toplumun örnek nüvesini oluşturup adeta bütününe tesir eden bir maya olmuşlardır.
Peygamber Kıssalarının Ahlaki Mesajı
Kuran’da zikredilen peygamber kıssaları, onların toplumlarını sadece Allah’a inanıp O’ na ibadet etmeleri, dürüst ve ahlaklı yaşamaları yolunda onları ikna için gösterdikleri çabaları ve yaptıkları uyarıları içermektedir. Kuran bu kıssaları, hangi çağda ve hangi toplumda olursa olsunlar, bütün insanlar için bir ibret, yaşanmıştan çıkarılmış bir ders olarak takdim eder. Demek ki Kuran’daki kıssaların anlatılmasından maksat, belli bir toplumun hayatını hikaye etmek değil, ahlaksız bir hayat sürmüş olan toplumların ortak kaderini ve acı sonlarını hatırlatarak öğüt vermektir. Bunun için Kuran’daki peygamber kıssaları bir hayat hikâyesi olmaktan çok yaşanan hayatın kendisidir. Hem insanların, boş gurura ve büyüklük duygusuna kapılıp günahkârca bir hayat sürmeleri, geçmişte kalmış bir olay değil, her an karşılaşılan bir gerçektir. İşte kendilerine gönderilen peygamberlere karşı çıkan Firavun ve Karun gibi azgınların kıssalarıyla da tarihi bir olayın anlatımı değil, ahlaki bir mesaj amaçlanmıştır. Çünkü Firavun’un boğulması, Karun’un yere batırılması, dünya iktidarının ve servetinin şu veya bu sebeple beklenmedik bir biçimde elden çıkıp gideceği mesajını verir. Kuran bu gerçeği insanların zihninde sürekli canlı tutmak için, servet ve iktidarını putlaştırıp ahlaksız ve adaletsiz davrananları ilahi irade tarafından cezalandırılışını, insanlık tarihinin ibret verici olayları arasında zikreder. Çünkü, servet ve iktidar sahibi olanlarla peygamberler arasındaki mücadelenin temel sebebi, zalim kişi ve kadroların hayatın doğru yaşanmasını istemeyişleridir.
Kaynaklar
İsra: 17/16; Khef: 18/59 vb.
A’raf: 7/59–93; 103–137 vb.
Kasas: 28/3–44; 76–81 vb.