Sazla Söz Arasında Taraklı
Yayın:
Güncelleme:
Hicran Yarası
İçimde bir hüzün var gittiğin günden beri
Bu hicran yarasını söyle silecek misin?
Giderken ardındaki bıraktığın eseri
Merak edip görmeye bir gün gelecek misin?
Gelsen bile iş işten çoktan geçmiş olacak
Gözlerin karşısında bir virane bulacak
Nerde sende o vicdan saçlarını yolacak
Benim gibi yaşarken sende ölecek misin?
Tebessümü görmedim bana bir bakışında
Hep kanattın kalbimi bin tavır takışında
Ben bu dertten ölürsem mezarımın başında
Sevinçten bile olsa bir gün gülecek misin?
Ufuk Şen
Bilgisayarımda gazetelerin başlıklarına bakarken aynı zamanda TRT'den özel çektirdiğim Türk Musıkisi şarkılarını dinliyordum. Bir ara gazete başlıklarını tamamen bırakıp, kendimi şarkılara verdim. Öylesine saf, duygu yüklü ve içtendi ki bizim eski şarkılarımız. Hacı Arif Bey'in Vücud ikliminin ısısı sensin isimli nihavent şarkısının ardından, Saadettin KAYNAK'ın Bahar bitti güz bitti ve akabinde de Avni ANIL'ın Yağmur duası isimli şarkıları peşpeşe geliverdi.
Bu şarkıları dinlerken duygu yüklü, samimi olmasından daha çok ve de müziğin şu son yıllarda yozlaşmaya başlamasından ötürü eski şarkıların moda haline gelip sevilmesinden daha çok benim ilgimi başka bir şey çekti. Şarkı sözlerinin yapılan besteyle uyumlu olmasıydı ilgimi çeken. Yapılan besteler şarkıya o kadar güzel giydirilmişki, amiyane bir tabirle söyleyecek olursak; cup diye oturuvermiş. İşte bu yüzdendir eski şarkıları kalıcı kılan.
Bu bağlamda Taraklıyla ilgili yıllardır çözemediğim bir konuyu da analiz etmek için yukarıdaki girizgahı yaptım. Taraklı insanımızın çoğu, özellikle gurbette şahit olduğum bir meseleden dolayı beni hayal kırıklığına uğratmıştır hep. Mesela Taraklıdan yeni döndüysem gurbete, yolda filan Taraklılı biriyle karşılaşınca, ilk baştan Taraklıyı bir sorar, Ölen kalandan haber almak ister, ardından da Taraklıyı olur olmaz yere eleştirecek bir şey bulur. Genellikle şu söz dillere pelesenk olmuştur. "Bizim Taraklıdan bir şey olmaz" veya bir başka şeyi eleştirirken döner dolaşır o eleştiri konusunu Taraklıyla özdeşleştirir. Anlam veremediğim bir durumdur bu.
Sadece Gurbette mi? Hayır! Taraklıda da meşhurdur bu anlayış. Çok esnaf dükkanında, parkta otururken Taraklıyı eksiklerin dışında gereksiz yere küçük görenler, aciz görenlerle karşılaşmışımdır. Bakın küçük görenler diyorum. Eleştirmek ayrı bir şey, küçük görmek çok daha ayrı bir şey.
E o zaman ne oldu bizim Taraklı sevdamız, bir çuval inciri berbat etmiyor muyuz? Lafa gelince yere göğe sığdıramadığımız Taraklımızı kendi ellerimizle mahvetmiş olmuyor muyuz? O zaman Türk musıkisindeki şarkıların güzelliğini Taraklı sevdası şarkısında göremiyoruz, o hazzı alamıyoruz. Neden peki? Çünkü sazla söz arasında bir tuhaflık var. uyumsuzluk var. Sözlerle beste arasında uyumsuzluk var.
Zamanın birinde bir küçük çocuk, evlerinin karşısındaki tepedeki, camları her akşam parlayan evi merak eder dururmuş. Babasına sürekli "Keşke o ev bizim olsaydı, her akşam güneş bizim camlarımıza vursaydı" diye iç çekermiş. Babası bir gün izin vermiş o eve gitmesine. Tepe karşıda dedikse de eve o kadar yakın değilmiş. Çocuk; dağ, dere, tepe aşmış, akşam olmuş bir çamın dibinde uyuyakalmış. uyandığında sabah yeni oluyormuş, artık eve çok yaklaşmış. Sonunda eve varmış. Birde ne görsün. O her akşam camlarına güneş vuruyor diye parlak gördüğü evin camlarında sarı sarı toprak sıvalıymış. duvarları dökükmüş, kapısı kırıkmış. Anlayacağınız ev viraneyniş. Birde arkasını dönüp bakmış ki kendi evlerin diğer tepenin ucunda ne de güzel görünüyormuş. Hde sabah güneşi camlarına vurmuş pırıl pırıl parlıyormuş camlar. Ve koşarak oradan sımsıcak yuvasına bir an önce kavuşma umuduyla ayrılmış.
Tabiat bir şiirdir, yeryüzü ise onun beste olmuş halidir. önemli olan bu besteyi ve sözleri yürekten duyarak okumak. Tabiatla yeryüzü arasında hiç bir uyumsuzluk yoktur. Taraklı sevdalısı olmakta uyum gerektirir. Bu şarkı, sazla söz arasında fark kaldırmaz.
NOT: ŞİİRLERİME AŞAĞIDAKİ LİNKTEN ULAŞABİLİRSİNİZ!
http://www.antoloji.com/siir/sair/sair.asp?sair=24615
#