Kimi Yer Kimi Bakar sa!
Bak şu dünyanın haline. Sefasını sürenlerle cefasını çekenler aynı gezegende yaşıyor. Herkesin kendine Müslüman olduğu bir dönemi yaşıyoruz adeta. Yapılan işler şan ve şöhretten öteye gitmediğine, insanlar ve insancıklar kavramı zihinlerden hiç silinmediğine, eğilenler ve bükülenlerin sayıları gün geçtikçe arttığına hemen hemen her gün şahit olmaktayız. Hakikaten nereye gidiyoruz? Bu yolculuğun sonu bizleri mutluluğa mı, yoksa mutsuzluğa mı ulaştıracak? Bunun muhasebesini yapabiliyor muyuz? Her yerde bir yarış var. Bu yarış iyiliklerde değil, paylaşımda hiç değil. Kapışmada ve bölüşmede yapılıyor bu yarışlar. Bu yarışmaların altında kalıp ezilenlerin sesini gözü dönmüşçesine yarışanların duyması ise hiç mümkün değil. Sırası gelmişken sizlere birkaç yıl önce meydana çıkarılan yeni bir yarışmanın (“yemek yarışması”) kısaca tahlilini yapmak istiyorum. İyi güzelde sonuçta yarışanlar sadece birinci olacaklarmış. Birincilik ne getirecek dersiniz. Size bir iş mi? yeni bir hayat mı? Hayır, hayır, sadece ödül diye hazırladıkları birkaç hediye. Bakın şu hale. Bana göre bu yarışmada en şanslı olanlar kimler biliyor musunuz? Çeşit çeşit büyük bir titizlikle pişirilen yemeklerin tadına bakarak karınlarını doyuran seçiciler. Ne şanslı kişiler değil mi? Öbür yanda ben en iyi yemeği pişirdim diyerek birincilik yarışına katılan bacılar, halalar teyzeler. Bitarafta da oturup hangi yemeğin birinci olacağını tatmadan seyreden meraklı seyirciler. Tabiî ki bu arada kahkahalar, alkışlar, gerdan kırışlar... Evet, yarış işte, “koş Ali koş” demişlerdi ya ilkokul çağlarımızda. Epey de koşmuştuk.“Uyu uyu yat uyu” fişinden sonra verilmişti galiba, aklımda kaldığı kadarıyla öyleydi. Hedefsiz yollarda nasıl koşturulduğumuzu bir türlü anlayamadık halâ, anlayabileceğimizde şüpheli. Her televizyonda bir yarışma, nefesini tutarak seyreden izleyicilerimiz. Yani bizler. Kim kiminle evlenecek, acaba beğenecek mi, karşısına çıkan beyefendiyi? Ya da hanım efendiyi. Yakıştılar birbirine. Kabul etseler bari. Acaba kutuların hangisinde 500 bin ytl... Ya da “Kurtlar vadisinde” muro ölecek mi bu hafta? Ölmese, kalsa iyi olurdu. Daha neler neler var bizde. Evet değerli dostlar; işte bu hengâmenin içinde etrafı biraz düşünerek izleme imkânı bulursanız, içiniz burkulmaya başlar eğer insansanız, duyarlılığınızı yitirmediyseniz. Elinizden bir şey gelmiyor ama içinizde ki acıma hissini kaybetmişseniz yapılacak bir şey kalmamış demektir. İnceden inceye içinizde bir sızı hissediyorsanız eğer onu sakın köreltmeyin. Ve o, sızıya değer verin. En değerli sermayeniz ve ahirette istikbalinize kavuşturacak bir yolun o çizgiden geçtiğini aklınızdan çıkarmayın.
Hak ve hakikat yolu tektir. Hakka ve halka yakın olanlar kârdadır. Bu davayı, mazlumun yanında yer alıp, zalime karşı duranlar kazanacaktır. Evet, yarınlar kime gülecek, kime sırıtacak belli değil. Her çağın kendine göre bir sınavı vardır. Bir yarışması var. Günümüzdeki sınavlara benzemeyen sadece Allah rızasını kazanma sınavı. Eğildiğin büküldüğün kadar takdir gördüğün bir sınav değil bu, hak ve hakikate uyduğun kadar hakkını alacağın bir sınav. Bu sınavı kazanacak kimseler ise iç disiplinini oluşturmuş, istikametini belirlemiş ve o istikametin muhasebesini yaparak yürüyen kimselerdir. Allah bizleri de sırat-ı müstakim den ayırmasın.
Evet değerli dostlar. Dünya hayatı geçicidir. Mal ve makamlarda öyle değil mi? Bir bakıyorsunuz dün saraylarda yaşayanların torunları bu gün sokak çocuğu olmuş sokaklarda yaşıyor. Bakın bakalım üç göbek ötenize... Dün saraylar kimlerindi, bugün kimlerin elinde... Yarın da bir başkalarının elinde olacak. Daha acısı ise dün sarayda doğum yapmış bir hanım efendinin torunu, bu gün cami avlusunda dileniyor. Ya da çocuğunu oraya bırakıveriyor. Bir muzun tadını tatmadan ömrünü tüketen insanların sayısı her gün çoğalmaktadır. Hala mal belirli bir azınlığın elinde toplanıyor, çoğu insan açlık ve sefalet içinde. Vitrinlerde çeşit çeşit sergilenen giysilerden bir takım alıp giyemeden, giydiği en yeni şeyin bir kefen olduğunu da görmeden, göçen sayısız insan var dünyada... Demiştim ya herkes kendine Müslüman. Şow amaçlı yapılan yardımlar kameralar karşısında sergilenirken başka, kamerasız alanlarda gördüğümüz eksiklikleri gözlerimizi kapatarak ya da başımızı çevirerek geçişimiz bir başka... Çekimler yapılırken içimizde ki, sahtelikler yüzümüzü kızartmıyorsa yapılan her iş Allah rızası olmaktan çıkmış şowdan başka bir davranış sayılmaz. Şu an dünyanın her yerinde aç kalmış, pejmürde birçok insan yaşamaktadır. Bunlar için kim? ne kadar? ne tedbir almış? Ne kadarına sahip çıkılmıştır acaba? “Dünya ahiretin habercisi” diyor bilginler. Bende öyle inanıyorum. İçimizde ne kadar alacalık var ise hepsinin ortaya çıkacağı günü bekliyorum. Savaşlara ayrılan paralar insanlık için harcansaydı yeryüzü cennet olurdu. Beni asıl üzen şey savaşlar değil, bu savaşları umursamayan ve bizleri değişik yarışmalarla oyalayan zihniyetler. Hislerimizi nefsimize alet etmeden yaşamayı öğrenmedikçe hiç kimse geleceği için bir güzellik beklemesin. Allah bizlere ya olduğumuz gibi görünmeyi, ya da göründüğümüz gibi olmayı nasip etsin.
Kalın sağlıcakla değerli dostlarım…
#