Doğa Ve İnsan
Gelişmiş Ülkelerdeki aşırı tüketim alışkanlığı az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yaşayan insanların sefaletine ve açlığına yol açmaktadır. Doğa vasıtası ile Tanrı tarafından insanlığın hizmetine sunulan nimetlerin, belli bir gurup tarafından aşırı bir şekilde ve sınır tanımadan tüketilmesi Tanrı’nın muradına aykırı bir şekilde nimet paylaşımına yol açmaktadır. Vahşi kapitalizmin “daha çok tüketim, daha çok üretim” anlayışı ile şartlandırdığı azınlık bir kitle; çok daha büyük kitleler için hayatı yaşanmaz hale getirmekte ve insanların sefaletine yol açmaktadır.
Vahşi kapitalizm, bu nimet dengesizliği dışında aşırı sanayileşme sebebiyle çevre kirliliğine yol açmaktadır. Zehirli atıklar için henüz bir çare bulunamadı. Bu atıklar çeşitli yollardan az gelişmiş ülkelere gönderilerek bu ülkelerin topraklarına gömülmekte veya bu ülkelerinin kıyılarında denize bırakılmaktadır. Toprağa gömülen bu zehirli atıklar yeraltı sularını etkilemektedir. Sanayi atıkları nedeni ile Yeraltı su havzalarının yarıdan fazlasının kaybedildiği ifade edilmektedir. Vahşi kapitalizmin şartlandırdığı tüketim insanı Dünya üzerinde yaşayan diğer canlılar için de büyük bir tehlikedir. Koca bir fil; dişleri için yok edilmekte, yağı için balinalar acımasızca avlanmakta, derileri için timsah gibi bazı canlılar katledilmektedir. Kurulan sanayi tesislerinde çevre kirliliğini önleyici tedbirlerin alınmaması nedeni ile karada ve suda yaşayan canlıların bazılarının nesli tükenmektedir. Hâlbuki Tanrı’nın Dünya üzerinde yarattığı nimetlerin tamamı bütün canlılar içindir. Bitkiler bile bu doğa tahribinden nefes alamaz hale geldiler. Bütün canlılar vahşi kapitalizmin yarattığı bu olumsuzluktan Allah nezdinde davacıdır.
Ayet kelimesi Kur’anda değişik anlamlarda kullanılmıştır. Pek çok yerde Allah’ın sözleri anlamında kullanıldığı gibi; açık belirleyici, kanıt anlamında da kullanılmıştır. “ Ölü toprak kendileri için bir ayettir; Biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemekteler. Yasin 33” Bu gibi pek çok ayet incelendiğinde Allah’ın doğa olaylarını ve doğayı kendi ayeti olarak ifade ettiğini görürüz. Bütün Kâinat ve Kâinat içindeki canlı cansız bütün varlıklar Allah’ın ayetleridir. Doğayı tahrip edenler ve kirletenler şunu bilsinler ki, bu davranışları ile Allah’ın ayetlerini tahrip etmekte ve kirletmekteler. “Bütün varlıklar Allah’ı tespih(anmak, zikretmek) etmektedir. İsrâ 44” Tabiatın dengesini bozanlar onun nimetleri ile değil öfkesi ile karşılaşırlar. Bu anlayışa göre bütün Müslümanların doğayı koruması, doğayı kirletmemesi, elinden geldiğince fidan dikip ağaçlandırmaya katkıda bulunması hayvanları koruması gerekmektedir. Peygamberimizin “ Biraz sonra kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizdeki fidanı dikin” hadisi bugün Müslümanlarca hangi ölçüde uygulanmaktadır acaba? Allah açıkça uyarmaktadır. Doğa insanlara Allah’ın bir emanetidir. Bu emanete saygısızlık tabiat nimetlerinden yoksunluk getirecektir. “Tabiatın nimet ve imkânlarına mirasçı olmak için Salih(barışçı) olmak gerekmektedir. Enbiya, 105” Bütün bu açık uyarılara rağmen insanoğlu doğanın dengesini bozmaya devam etmektedir. Sanayileşmenin yarattığı hava kirliliği atmosferdeki ozon tabakasının delinmesine ve dolayısı ile yerkürenin ısınmasına yol açmaktadır. Bu konuda tedbir alınması için yapılan çalışmaları da emperyalist ülkeler engellemektedir.
Ülkemizde de doğaya karşı hoyratça yıkım devam etmektedir. Deniz kıyılarında çıkar sağlamak amacı ile kıyı yağmacılığı alabildiğine artmıştır. Yöneticilerin gözleri önünde kıyılar doldurularak yeni kullanım alanları oluşturulmaktadır. “ Orman arazisi olmaktan çıkmış araziler” adı altında bazı orman arazileri satılmak istenmektedir. İçme su havzaları şu veya bu yolla yerleşime açılmakta gelecek nesillerimizin hayat alanı kısıtlanmaktadır. Orman arazileri kanunlar ve yönetmelikler değiştirilerek yerleşime açılarak yandaşlara çıkar sağlanmaktadır. Yer açmak ve yerleşim bölgesine dönüştürülmek amacı ile ormanlar kasıtlı olarak yakılmaktadır.
Toplumumuz yıllardır türban gibi şekli unsurların tartışılması ile zaman ve güç kaybetmektedir. Dini inanışlarımızın toplumu birleştirmesi, bütünleştirmesi gerekirken tam tersine bölmekte olduğunu görmekteyiz. Politikacılar toplumdaki bu ayrışmayı siyasi gelecekleri için körüklemektedirler. Din adamlarımıza büyük görevler düşmektedir. Gelecek nesillerimize dinimizin şekli unsurları kadar özünü de onlar anlatacaklar. “Din = topluma faydalı işler yapmak” anlayışını insanımıza benimsetmeliyiz. Bunu yapabilirsek, dini duygularımızı istismar ederek dindarım diye iktidar olan siyasilerin; iktidar olduktan sonra orman arazilerini yandaşlarına peşkeş çekmelerini, kıyılarımızı yağmalatmalarını, çevre kirliliğine göz yummalarını önleyebiliriz.
Gelecek nesillerimize daha iyi yaşanabilin bir yurt bırakmak için çaba gösterirsek Allah’ın da rızasını elde edeceğimizi unutmayalım