Bu Gün Gelinen Nokta
Günümüzde, en yetkin yönetim biçiminin demokrasi olduğu kanısı hâkimdir. Bu durumda demokrasinin İslam’da olduğu ya da olmadığı tartışmalarıyla vakit geçirmek yerine, İslam’ın insana kazandırmaya çalıştığı zihniyet değişimini ve dünya görüşünü yakalamak, dinin hedef olarak gösterdiği evrensel değerleri ve ilkeleri bir an önce hayata katmak için kafa yormak ve çaba sarf etmek gerekiyor.
Türkiye’de çok partili siyasi hayata geçildikten sonra din ve dindarların üzerindeki baskının nispeten azaldığı, sivil özgürlüklerin ve siyasal katılım yollarının açılması sayesinde dindar vatandaşların siyasal taleplerini ifade etme imkânına kavuştukları, böylece dinin bireysel alandan çıkıp toplumsal alanda da yansımalar bulduğu bir gerçektir. Ancak demokratik bir sistemde dinin toplumsal bir alana yansıması olağan karşılanması gerekirken, baskıcı politikaların rakipsiz bir ortamda kolayca uygulanmasından yana olan bazı güçler ve çevreler, bu gelişmeyi bir nevi toplumsal bozukluk, hatta laik düzene karşı bir başkaldırı olarak algıladı. Din, siyasete alet edilmemeli; o siyasilerin elinden kurtarılmalı dendi. Bu sözler doğruydu, fakat yapılanlar hiç de doğruyu yansıtmıyordu. Çünkü siyasilerin elinden kurtarılmak istenen din, bu defa da pozitivist yaklaşımlar ve çeşitli bahanelerle toplum hayatından dışlanmaya çalışıldı. Buna karşılık dinin demokratik yollarla toplumsal alana girmesine imkân sağlayan kişi veya kurumlar ise, dini istismar etmekle suçlandı. Tabii ki dini hayattan dışlamayı hedefleyen bu gibi yaklaşımlar, hiçbir haklı gerekçeye dayanmıyordu.
Sonuç olarak, din ve siyaset ilişkisi konusunda teori ve model belirleme yerine bu ilişkiye doğru yön verecek ve olumlu içerik kazandıracak bir anlayışı geliştirmek gerekiyor. Din ile çatışma ve onun dışlama tezi üzerine kurulan anlayışlarında artık büyük ölçüde tarihe karıştığı gözleniyor. Çünkü din, bütün dünyada yükselen değerlerin başında geliyor.
#