İslam ve Günlük Hayat
Allah insanlardan bu dünya hayatında kendisine kulluk etmelerini istediğine göre, kadın erkek herkesin bu görevi yeryüzünde yapması gerekmektedir. Bu da Kur’an’ın hayatta okunan, anlaşılan ve uygulanan bir kitap olarak gündemde kalmasıyla mümkündür. Zira dünyada yaşarken elde edilmemiş bir değeri ahirette kazanma imkânı yoktur. (2/110;53/39 vb.) Bu durumda Kur’an’ın ne olduğu, hayatımızın neresinde yer aldığı ve ya alması gerektiği soruları üzerinde yoğunlaşmak zorundayız.
Kur’an Allah kelamıdır; onun katından Hz. Peygamber’e vahyedilen muciz sözün adıdır. O, Allah ile Hz. Peygamber arasındaki ilk diyalog ortamından çıktıktan sonra kitaplaşmış; Kur’an olarak yazılı bir metin haline geldikten sonra da hiç değişmeden bize kadar ulaşmıştır. (15/9). Görüldüğü gibi Kur’an birilerinin oturup yazdığı bir kitap değil Allah’tan insana yönelik canlı bir hitap olduğundan Kelamullah hem yaratıcı, hem buyurucu hem de ahlaki / vb.). olanı belirleyicidir. (36/82; /17/22–38 vb.) Bunun için Kur’an’ın günlük hayatımızla ve davranışlarımızla irtibatının sağlanması kaçınılmazdır.
İslam’ın dünya hayatında yaşanması, insanın da hayatının her anını İslam’a göre yaşaması gerekiyor. İşte bu durum Kur’an’ın pratik hayatta hak ettiği yeri almasını kaçınılmaz kılıyor. Öyleyse Kur’an’a sahip çıkılmalıdır. Onun etkinliği sadece bazı ibadet, mabet ve mezar işleriyle sınırlı tutulmamalıdır. Çünkü günümüzde Kur’an’a ve İslam’a mabetten mezardan çok dışarıda, yaşanan hayatta ihtiyaç vardır.
Kur’a’na sahip çıkmak, onun lafzının hafızalarda, manasının akıllarda tutulması, hükümlerinin de pratik hayatta uygulanmak suretiyle korunması ve yaşatılması, hükümlerinin de pratik hayatta uygulanmak suretiyle korunması ve yaşatılması anlamına geliyor. Şayet insanlığın yolunu aydınlatan Kur’an hafızalardan silinir, onun bildirdiği ilkeler ve ölçüler günlük yaşamda uygulanmaz da çiğnenirse o zaman Kur’an hayattan çekilip koparılmış olur.
Abdullah b. Mesud’un kendi zamanının insanlarına söylediği şu sözler, sanırım günümüz insanları içinde çok önemli ve anlamlıdır. “Siz, sanki Kur’an sizden çekilip alınmış gibisiniz. Kur’an’ı yanınızda bulunduruyor, onunla beraber oluyorsunuz, ama kendi benliğinizde ve yaşantınızda ondan pek bir şey bulundurmuyorsunuz”. (Kurtubi, Tefsir, X, 325,-326).
Bu günde Kur’an’ın pratik hayattan büyük ölçüde uzaklaştırılıp İslam’ın, hayatın kenar semtinde tutulmak istendiğini söylemek yanlış bir tespit olmasa gerektir. Nitekim günümüzde kişi ve toplum hayatının Kur’an ahkâmından ve ahlakından bir hayli uzaklaşmış olması, bu tespiti doğrulamaktadır. Hâlbuki dine ilginin azaldığı, din bilgisinin ve duygusunun zayıfladığı, günlük hayatın da büyük ölçüde sekülerleştiği çağımızda Kur’an’ı anlamaya ve İslam’a göre yaşamaya her zamankinden daha çok ihtiyaç vardır. Zira modern hayat standartlarının getirdiği karmaşa içinde Müslüman’ın, kendi inancı doğrultusunda yaşaması neredeyse ihtisası gerektirecek kadar güçleşmiştir. Ayrıca artık İslam’ı sadece methetmek yetmiyor; bütün mesele İslam’ın pratik hayatta nasıl yaşanabileceğini tespit ve tatbik etmekte düğümleniyor. Bunun için de İslam’ın pratik hayatta nasıl yaşanabileceğini tespit ve tatbik etmekte düğümleniyor. Bunun içinde İslam’ın günlük hayatta nasıl uygulanabileceğini ortaya koyacak ciddi, ilmi, fikri ve samimi çalışmalar ihtiyaç duyuluyor. Eğer söylenen nitelikte ve etkinlikteki çalışmalar yapılırsa değişim sürecindeki gerilimler yeni dinamik yaklaşımlarla ve sunulan taze anlayışlarla salimen aşılabilir. Aksi halde Kur’an, kişisel görüş ve hizipçi anlayışlarla adeta neshe dilmiş gibi olur. İlaç ta hastalıktan daha tehlikeli hale gelir. İçtihat, elbette müçtehidin ilmiyle olur. Ama onun kanun ve kural haline gelip davranış düsturu olması cemaatin kararıyla mümkündür. Bunun için sahabe tabiinin büyükleri müçtehit olmalarına rağmen toplumsal sorunları şura kararıyla çözüme kavuşturmuşlardır. Bu yüzden icma, hükmün delilinden ziyade icra kuvveti olmuştur. Çünkü kararı almak ve infaz ve infaz etmek bir heyetin, ona uymak da cemaatin işidir. (İcma-ı ulema gereklidir. Ama yeterli değildir; ayrıca icma_ı ümmet de gereklidir.)
Sonuç olarak kolaycı ve boş sözleri terk edip ihtiyacı karşılayan geçerli çözümler üretilmelidir. Bu gün yapılanmış ve kurumsallaşmış bir Şura sistemi ne ihtiyaç vardır. Zira içtihat şuraları oluşturup birlik içinde çalışmanın daha yüksek düzeyde sonuçlar getireceği aşikârdır. Bunlar gerçekleştirilmeden, İslam’ın üstünlüğü, duygusal bir inanç olmaya devam edecektir. Oysa günümüzde İslam’ın pratik üstünlüğünü ortaya koyacak yaşayan aydınlık bir örneğe ihtiyaç vardır.