Reyinizi almak isteyen biri, sizin fikrinize başvurup görüş ve düşüncelerinizi öğrenmek isteyen biridir. Oyunuzu almak isteyen biri ise fikirlerinize, görüş ve düşüncelerinize önem vermez.
Faruk Serkan YILMAZ
Yayın: Güncelleme:
Parktaydı; epey anlattı... Anladım.
Doğru düşünceye ulaşabilmenin, kavramları doğru öğrenmekle mümkün olabileceğini anladım.
“Anlatma! Sen yaz; başkaları da anlasın” dedim sonra.
Yazmış Mustafa…
TEFRİKA, REY, MAKYEVELİZM
“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.”
Mehmet Akif ERSOY
Merhum Akif’in yukarıdaki veciz mısraları, insanlık var olduğu müddetçe hayatiyetini sürdürecek gibi. Biz manzumeyi nesre şöyle aktarabiliriz: “Bir millete ayrılık girmeden düşman giremez; yürekler hep birlikte attıkça onu top bile sindiremez.”
Bu şiirin anahtar kavramı tefrikadır. Öyle ki şair sırf bu kavramın yakıcılığını aksettirebilmek için bu mısraları oluşturmuştur desek, abartmayız sanırım. Arapçadan Türkçeye geçmiş bu kelimenin kökü “fark”tır. Parti anlamına gelen “fırka” kelimesi de yine aynı kökten Arapça gramere göre türetilmiş bir kavramdır.
Tefrika kavramının sözlükteki ilk anlamı, “sürekli anlaşmazlık, ayrılık, nifak, ihtilaf”tır. Yine Akif’ten şu mısralar ile sözlük anlamını pekiştirebiliriz:
“En büyük düşmanıdır rûh-ı nebi tefrikanın Adı batsın onu İslam’a sokan kaltabanın.”
“Peygamberin ruhu, canı, tefrikanın (sürekli anlaşmazlık, ayrılık, nifak, ihtilaf) en büyük düşmanıdır; onu İslam’a sokan kaltabanınsa (yalancı, namussuz, hilebaz) adı batsın.”
Gazete ve dergilerde arka arkaya yayımlanan ve birbirini tamamlayan yazılardan meydana gelen diziye de tefrika denir. Bu, şairin kastettiği anlamdan farklı, kelimenin ikinci anlamıdır.
Tefrika “tasavvufta mahlûkâtın yani mâsivânın varlığını dikkate alma, Hak ve halkı birbirinden ayırt eder durumda olma, fark” olarak da tanımlanabiliyor. Ki bunun zıttı da “cem”dir. Öyle ki “cemiyet, cemaat, Cuma, camii vb kelimelerin buradan türetilmiş olması da manidardır.
Ümmetin parçalanmışlığını acı bir haykırışla terennüm eden Akif, olacakları şair ve mütefekkir duyarlılığıyla sezebilmekteydi aslında:
“Müslümanlıkta çeşit çeşit unsurlar mı olurmuş? Ne gezer! Irkçılık, kavimcilik, ulusçuluk düşüncesini lanetliyor Peygamber.”
Ve resmin bütününe bakıyoruz. Kardeşlerimiz işgal altında. Sadece askeri açıdan değil, fikirsel bağlamda da özgürlüklerine ket vurulmuş durumda. Gerçi fikirlerimiz hep olsa da onlara hep ket vurulsa derim. O zaman kazanılacak özgürlüğün, kafalarda her daim nüvesi (çekirdeği), şuuru bulunacaktır. Fırsatını yakalar yakalamaz çekirdek çatlayacaktır.
Bakıyoruz, Müslümanların bu hâle karşı koyabileceği düşünsel bir duruşu, reyi yok. Dolayısıyla reyi olmayan insanlar değişim sağlayacak nitelikten yoksunlar. Rey sahibi olmak pusula sahibi olmak anlamına gelmiyor tabi. Arapçadan Türkçemize geçmiş bu kelimenin anlam haritası o kadar zengindir ki, bunu açıklamak şu an bu yazının sınırlarını aşmamızı gerektirir. O sebeple şöyle izah edelim. “Rey” kavramının sözlükteki birinci anlamı “oy”dur. Oy ise ne idüğü belirsiz bir kelimedir. Oy verilir, o kadar.
“Rey” kavramı “fikir, görüş, düşünce” karşılığıdır sözlükte. Rey-i sâib dediğinizde “isabetli fikir” rey-i salim dediğinizde “doğru düşünce” olarak asırlarca bu topraklarda yaşamıştır bu mefhum.
Reyinizi almak isteyen biri, sizin fikrinize başvurup görüş ve düşüncelerinizi öğrenmek isteyen biridir. Oyunuzu almak isteyen biri ise fikirlerinize, görüş ve düşüncelerinize önem vermez.
Sonuçta biz bir rey (düşünce, fikir, görüş) sahibi olamadığımız için durumumuzu değiştirebilecek liyakate de sahip olamıyoruz. Sadece oy sahibi olan liyakatsizler sınıfına giriyoruz. Buradan müspet bir sonuç beklemekse safdillik olur ancak.
Tefrika içerisindeki kitleler (bu kitle kelimesini rey sahibi olamamış oy depoları için kullanıyorum) hangi fırkanın (partinin) içerisinde olduklarının da farkında olamayıp kör bir kavganın içerisine sürükleniyorlar. Herkes birbirinin gözüne parmağını sokuyor. Tabii bunu isteyen provokatörlerin (güzel Dablar’da buna tırnak kaşımak derler) rolü göz ardı edilemeyecek kadar aşikârdır.
Şimdi topu Makyavelliye atsak -ki çağımızın saygın günah keçisi odur- emin olun bize İtalyan Prensliklerinin kargaşasından ve karmaşasından dem vurup kendisini haklı çıkaracaktır. O zaman amaç ve araç arasındaki kopmaz ilişkiye ondan referansla bir ilmek de biz mi iliştirmeliyiz? Amaca giden yolda her aracı mubah kılalım mı?
Hayır, Makyavelizm “reviyyet” sahibi (iyice tartıp biçerek, etraflıca düşünen) insanların asla başvurmaması gereken melun bir yöntemdir Hükümdar.
İnsanlar var sahilde duran, insanlar var sıg suların müdavimi,insan var derinlikler ikliminin en nadide canlısı. Derini görmek yada doğrusu bilmek herkese varid olmaz. İyi bakmak yetmez görmek lazımdır. Derinlikler ikliminden çıkagelmiş bir harf kuşağı olmuş. Sağolsun emeğin...
Ahi Naci İşsever
16.04.2009 / 16:04:13
Değerli Serkan,
"Mustafa! üstüne..." yazdıklarını bile değerlendirmeden, "tefrika" üstüne yazdıklarına karışmasam iyi olur dedim. Bilmem fark-ında mısın? Selamlar. Kolaygelsin ve de hoşgeldin.
Ahmet Tezel
17.04.2009 / 12:19:26
Sevgili Serkan ve Mustafa;
"Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde" diye başlayan ve Artık bana çok fazla bir anlam ifade etmeyen uzun cümlelere eminim sizlerde defaten muhatap olmuşunuzdur. "Farklı" olmak, "ayrık" davranmak her daim hedef
olmanıza yol açar maalesef. "Bir" olmak "birlik" olmak kutsanır, "sürüden
ayrılanı ise hep kurt kapar". Sanırım bu toplumsal terbiye Anadolu'da "ferd"
olma bilincinin önüne set çekmiştir. Ziya Gökalp'de "Ferd yok cemiyet var, hak
yok vazife var" diyerek "ferd"in ne kadar melun olduğunu vurgulamamış mıdır?
Bu satırları yazmaya çalışan bendeniz ise ferd olmanın ne kadar önemli
olduğuna, farklı olmanın zenginlik olduğuna bunun da ötesinde "ayrık otu
Olmanın" ve de "sürüden ayrılmanın" çoğu zaman övülmesi gereken bir
davranış olduğuna inanır ve dile getiririm. Bundan ötürüdür ki "tefrika"
benim için korkulacak bir kelimeden ziyade zaman zaman faydalı telakki
edebileceğim bir gerçekliktir.
Ahmet Tezel
17.04.2009 / 12:22:52
"Ümmetin" parçalanmışlığından yakınıp kavmiyetçilik, ırkçılık, ulusçuluğu’nun lanetlendiğini şaire atfen yazmışısınız. Oysa ki teorik olarak ümmet "islam" esaslı bir olmayı ifade ederken diğerleri de ırk millet vb
unsurları esas alarak "bir" olmayı ifade eder. "Ulusçuluğa" göre
"Ümmetcilik"tir "bir" olmanın önündeki engel; "Ümmetcilik" e göre ise
"Ulusçuluk". "Ben" olmadan "Biz" olmaktır hepsinde ortak gaye.
Bende Yunus Emre'den bir dize yazayım müsaadenizle, "Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü" Hangi dine, hangi millete, hangi sınıfa ya da herhangi bir şeye aidiyetinden ötürü değil, salt insan olmasından ötürü değerlidir yaratılmış. Bir lütufla can bulmuştur. Ait olduğu herhangi bir kimlik ne o canın ne de o lütfün değerine gölge düşüremez. "Bir" olduğunuzda bir farkınız kalmaz ki ötekinden. Ahmet neyse Mustafa odur, Mustafa neyse Serkan'da odur. Ahmet'in "Rey" i Mustafa'dan farklı olamaz ki, olursa hıyanetle suçlanır, birliği bozan olur. Ayrıkotları sevilmez "cemaatlerde"
Ahmet Tezel
17.04.2009 / 12:24:31
Ne var ki tarihe yön verenler hep o ayrık otlarıdır. Ben derim ki hepimiz toplanıp "1" olacağımıza ayrı ayrı "1" olalım. Zaman zaman Mustafa Serkan yan yana gelip "2" olsun, zaman zaman ben katılayım "3" olalım. Benliğimizi koruyarak yan yana gelirsek artar değerimiz diğer türlü hep "bir" olmak "1" olmaktan öte bir anlam taşımaz.
Düşünmekten ve düşündüğünüzü söylemekten hiç vazgeçmemeniz dileğiyle sevgiyle kalın.
Ahmet TEZEL
Faruk Serkan
20.04.2009 / 16:07:58
Değerli Ahmet Ağabey; defaten muhatap olduğumuz o malum cümle "şahsiyet"ime kavuştuktan sonra benim için de bir anlam ifade etmemeye başladı. Lakin "şahsiyet sahibi olma, insanın aktif özne olması durumuyla yakından bağlantılıdır. Ferd olma gayretleri ise insanın nesne olma yönüne ağırlık verir." Nesne olarak kalanı da, libaralizmin öngördüğü serbestiyet içindeki emperyalizmin parçalaması daha kolaydır. Bu sebepten olacak, bazı "DIŞ EKSENLİ cemaatlerde" insanların şahsiyet olabilmesinin önüne -Mustafa'nın kasdettiği- "ket-ler" vurulur. Demem o ki; şahsiyet olmaya götüren yolları engelleyen islam değil, "serbestiyetçilik ya da liberalizmin" tezgahladığı tuzaklardır. Ve tuhaf ki; liberalizmin beşiği yolan ADB, hem insanları özünden koparmaya yeltenir, hem de kendisinin yaptığı terörizmi legâl gösterir. Mesela keşke "bıraksaydı" da, Afganistan "ayrık otu" olarak kalsaydı orada! Ama gelin görün ki; sürüye kattı heryeri, libaralizmin beşiği! Zira liberalizmin adı: kültür emperyalizmi...
Faruk Serkan
20.04.2009 / 16:40:36
Batı, karşı koyamadığı bu şahsiyetli duruşu yıkabilmek için "tefrika"ya başvurdu. İşte Mustafa'nın yakındığı "ayrıklık" ya da "farklılaşma" buydu. Aslında "sürü olmaya" veya Mustafa'nın dediği gibi "oy deposu olmaya" karşı çıkan yazarın ta kendisiydi. Fakat yazı tam anlamıyla çözümlenmemiş olacak ki; başımıza bu geldi! Bakın mesela benim "Faruk" ismim de "Fark-tan" türemiştir. Ve "Haklıyı haksızdan 'ayırt' eden" anlamına gelir. İşte ben de "Faruk"luk yapıyorum şimdi; savunuyorum ümmeti... "Yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevme" meselesine gelince; gerçekten de bakılmaz bizde mazlumun dinine. Fakat zalimi sevemem ben. Zalim ümmetimde olsun ona da karşı çıkarım. Yani ki; zalime karşı bizde renk, ırk, dil ve DİN ayrımı yoktur. Buna karşılık kapitalizmin derdi sadece paradır. Kapitalizm teamülünü menfaatlerine göre düzenler. İşte bunun için kendine pazar oluşsun diye "ayrık otları"nın kökünü kurutmaya ve mazlumu özünden koparmaya yeltenen hep odur. Bu uğurda şiddet bile kullanır...
Faruk Serkan
20.04.2009 / 17:06:41
Ahh merkantalizmin şanlı tarihi "ahh!!" Öyle bir tarih ki; binlerce kölenin "ah"ı sığmaz sayfalarına. deniz aşırı ülkelerin mazlumlarını sömürdü sömürdü de; şimdi "liberalizm" dedi ismine. ekonomik anlamda serbestiyeti savunur tabi; nasılsa bütün güçler elinde! "Ayrık otu" olarak bari bıraksa bizi. Mesela dokunmasa şahsiyetimize. Dediği gibi "bıraksa da yapsak; bıraksa da geçsek!" keşke. Nerdeee? Neyse... Değerli Ahmet Ağabey; biz mustafa'yla "rey" sahibi, yani fikir ve görüş sahibi olmaya çalışıyoruz. Zaman zaman senin de "rey"ini bekleriz. Köşeme kattığın "farklılık" için teşekkürler.
Ahmet Tezel
20.04.2009 / 22:09:37
Sevgili Serkan;
Yorumuma vermiş olduğun cevaptan sonra yazdıklarımı tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Acaba dikkat etmiş olmama rağmen farkında olmadan “Liberalizm” kelimesini mi kullandım diye. Ama hayır kullanmamışım. Çünkü ferdiyetçilik Liberalizmin sadece bir parçasıdır. Ferdiyetciliğe takılıp Liberalizmin asıl vurgusu olan”Hürriyeti” göz ardı etmek analizi eksik ve yazık ki yavan bırakır. Bundan ötürü “Liberalizm” ilişkin daha kapsamlı bir tartışmayı yüz yüze yapabilme umuduyla cevabı yazında benim doğru bulmadığım hususlara ilişkin açıklamalarıma geçeyim.
1) “Ferd olma gayretleri ise insanın nesne olma yönüne ağırlık verir” demişsin. Hayır aksine Ferd olma gayreti özne olma gayretidir. Nesne edilgendir, “gayret göstermek” ise “etken” bir fiildir. Gayret gösteriyorsanız zaten Özne olmaya yönelmişsinizdir.
Ahmet Tezel
20.04.2009 / 22:10:39
2) “"DIŞ EKSENLİ cemaatlerde" insanların şahsiyet olabilmesinin önüne -Mustafa'nın kasdettiği- "ket-ler" vurulur” . “DIŞ EKSENLİ” ifadesini bana doğrudan “DIŞ MİHRAKLAR” ifadesini çağrıştırdı. İlk yazımda belirttiğim ve seninde cevabında “benim içinde bir anlam ifade etmemeye başladı” dediğin cümle ile aynı niteliktedir benim için “DIŞ MİHRAKLAR”. Dışarıya bakmaktan içimize görmüyoruz. Ya da içimize bakmaya korktuğumuzda suçu “Dış Mihraklara” atmayı seviyoruz. Keza “Cemaatler” ifadesini ben yazımda dinsel anlamda değil sosyolojik anlamda kullandım. Bundan ötürü dışı da bir içi de .
3) “Demem o ki; şahsiyet olmaya götüren yolları engelleyen islam değil, "serbestiyetçilik ya da liberalizmin" tezgahladığı tuzaklardır” Ben yazımın hiçbir kısmında “İslam” ferd ya da şahsiyet olmanın önünde engeldir demedim. Demem kendimi inkar etmemdir. Kendimi bir ferd olarak niteliyor ve Müslümanım diyorsam nasıl böyle bir şey diyebilirim ki ?
Ahmet Tezel
20.04.2009 / 22:11:51
4) Bu cümlede “Serbesiyetcilik ya da Liberalizm” diyerek yine liberalizm tek yönlü bir indirgemeciliğe tabii tutulmakta. “Tezgahladığı tuzaklar” ifadesi ise somut bir anlam taşımamakta bir önceki ifadeye vurguyu kuvvetlendirici soyut bir ifade olarak havada kalmaktadır.
5) Eğer bana “şahsiyetsiz” demiyorsan -ki demediğine eminim- ben şahsiyet sahibi bir liberal olarak şahsiyetimi kazanırken Liberal düşüncenin tuzaklarına hiç rastlamadım. Aksine liberal düşünce bu yolda daha hızlı ilerlememi sağladı.
6) “Ve tuhaf ki; liberalizmin beşiği yolan ABD” hayır Liberalizmin beşiği ABD’de değildir. Modern anlamda liberalizmin beşiği İngiltere’dir. Düşünsel temellerini ise çok daha eskilerde hatta İbn Haldun gibi Müslüman düşünürlerin eserlerinde de bulabilirsiniz. Bu nedenle ABD’nin Afganistan’ı işgali Liberal bir eylem değildir ve liberalizm ile örtüşmez Realist bir eylemdir.
Ahmet Tezel
20.04.2009 / 22:12:54
7) “Batı, karşı koyamadığı bu şahsiyetli duruşu yıkabilmek için "tefrika"ya başvurdu” Afganistan örneğinin ardından gelen bu cümle umarım Taliban değildir. Çünkü uyuşturucu ticaretini gelir kapısı olarak kullanan, emperyalist arzuları ABD’den çokta farklı olmayan (bknz Swat vadisi Pakistan) Vahabi anlayışı dışında diğer İslami anlayışlara katli vacipdir dusturuyla yaklaşan bu zinhniyeti ben “şahsiyetli duruş olarak” niteleyemem.
8) “Fakat yazı tam anlamıyla çözümlenmemiş olacak ki; başımıza bu geldi” demişsin. Bu sefer çözümlemede hataya düşmemek adına cümle cümle maddelerle cevap yazmamın nedeni budur
9) “savunuyorum ümmeti” demişsin. En tabii hakkındır. Burada savunmakla kastının ümmetcilik fikirini savunmaksa katılmasam da fikrine saygı duyarım. Kastın hakkının gasp edildiğine inandığım “ümmeti” savunmaksa hak arayışındaki her fikri bende savunurum.
Ahmet Tezel
20.04.2009 / 22:14:52
10) "Yaratılanı Yaratan'dan ötürü sevme" meselesini de ben eksik ifade ettim sanırım. Yazılı iletişimin güçlüğü de bu olsa gerek hep bir şeyler eksik kalıyor. Elbette zalimi sevmeyi öğütlemiyor.Yunus Emre. Kimliğine bakmadan önyargısız insanı insan olduğundan ötürü sevmek gerektiğine yapılan vurgudan ibarettir bu dize.
11) “Buna karşılık kapitalizmin derdi sadece paradır” doğru ama kapitalizm liberalizmle eşanlamlı değildir. Bir çok güney Amerika ülkesi kapitalist ama faşistti.
Ahmet Tezel
20.04.2009 / 22:17:23
13) Sırayı bozup sona sakladığım cümle “Zira liberalizmin adı: kültür emperyalizmi” . Liberalizm kültür emperyalizmi değildir. Liberalizm hegomanik bir “ideoloji”olması doğasına aykırıdır. Liberalizmin özü farklılara saygının da ötesinde bunların muhafazası iken nasıl emperyal olabilir ki ? Bir çok fikri akım gibi evrensel olma iddasındadır haklı olarak ama kati suretle emperyal olamaz. Aslında emperyalizm ideoloji ötesi bir tutkudur devletler için. ABD, Rusya, Osmanlı, İngiltere, Çin, Roma, Pers, İran vd. Büyük olma iddiasında olan hangi devlet emperyalist değildir ki ?
Sözü uzattım farkındayım. Ama biliyorum ki yine bir şeyler eksik kaldı ve kalacak. Descartes “Düşünüyorum öyleyse varım” demiş. Düşünmek yetmemeli insana, düşündüğünü söylemeli, yazmalı bence. Dilinizde, kaleminizde hiç susmasın.
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:06:26
Değerli Ahmet Ağabey; bir şeyi İSMEN demediğiniz o şeyden bahsetmediğiniz anlamına gelmez. Yorumunuz “liberalizm” kelimesini barındırmasa da buram buram “liberalizm” kokuyordu. Nitekim “Acaba DİKKAT ETMİŞ OLMAMA rağmen farkında olmadan “Liberalizm” kelimesini mi kullandım diye” bir kaygıya kapılmanız ve bu sebepten “liberalizm” kelimesini kullanmamaya itina göstermeniz, yorumunuza dair bende oluşan “liberalizm” çağrışımının NORMAL olduğunu gösteriyor. Dediğiniz gibi “Liberalizmin asıl vurgusu olan ”Hürriyet”i göz ardı” etmemek lazım. Disipline edilmeyen bireysel özgürlük anlayışının çığırdan çıkıp “bencilliğe” bürünmesi ve bu özgürlük anlayışının insanı kendi heveslerinin KÖLESİ haline getirmesi “hürriyet” değildir bana göre. İşte bu anlamda “fert olma gayreti” “ETKEN bir fiil” olmasına rağmen insanın özne olmasına yetemez bence. Çünkü böyle bir düşünce sistemi insanın sadece “maddi” varlığının isteklerine çözüm bulma anlayışına yönelir; insanı nesneleştirir.
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:12:30
Hâlbuki insan maddi bir varlığa sahip olduğu kadar manevi bir varlığa da sahiptir. Egoizmin pençesine düşen insanın “kapitalist” heveslerinin kölesi olup “kendinden saymadığı” diğer insanları sömürmeye yönelmesi mubahlaşır. Çünkü “nesnel” ihtiyaçlarına cevap verebilmesi “nesne” olarak gördüğü diğer insanlara bağlıdır. Bireyselleşerek yalnızlaşan ve nesneleşen insanın sömürülmesi de kolaylaşır. Fakat kişinin biyolojik varlığına işaret eden “ferdi” varlığının üstüne “şahsiyetli” bir duruş giydirmesi, bu egoist düşüncenin önüne geçer. “DIŞ EKSENLİ cemaatler”den kastım; İslam dışı düşüncelerin İslam’a bulaştırılmış olması durumu idi. Hatta Türk örfünün bile İslam’a bulaştırılmasına karşı duyduğum rahatsızlığın ifadesiydi. Yoksa “sizin için bir şey ifade etmeyen” DIŞ MİHRAKLAR klişesine yaptığım bir vurgu değildi.
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:16:48
Bunun yanında “dışarıya bakmaktan içimizi görmüyoruz” düşüncenize katılmamak elde mi?(!) Gerçekten de “öze dönüşle” şahsiyetli bir duruşa kavuşabilmek mümkünden; neden gözümüzü dışarıya dikip ithal “izm”lerde ararız ki “kendi-miz” için gerekli olan felahı? Ama ümitsiz değilim; “Haydi Felaha, Haydi Felaha” diye diye kurtuluşa çağırıyorum insanları. Yeri gelmişken; ben de “İslam”ın SOSYAL hayata yönelik hükümlerinin pasifize edilmeye çalışılmasından rahatsızım. Defaten muhatap olduğumuz “Din(aslında ibadet) kulla Allah arasındadır” söylemi hedefinden saptırılıp “benim için bir anlam ifade etmeyen” bir klişe haline gelmiştir...“Liberalizm” önceki yorumumda bahsettiğim bireysel özgürlük anlayışından ötürü ve en önemlisi uygulamadaki başarısızlığı sebebiyle “kapitalizm”e hizmet etmekte, dolayısıyla “sömürüye” çanak tutmaktadır. Bu sebeple “liberalizm” adı altında pratikte karşılaşılan durumlar “tezgâhlanan tuzaklar” söyleminin “havada kalmadığı” REALİTESİNİ gözler önüne seriyor zaten.
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:21:54
Son krizde devletçi müdahalelerle ekonomilerini kurtarmaya çalışanlar neden hep bize liberalizmi öğütlüyorlar? Fırsat eşitliğinin olmadığı global bir dünyada, küresel güçlerin -dünyanın farklılığı, dolayısıyla zenginliği olan- yerel kültürleri adeta asimile ettiği bir REALİTE değil mi? Ekonomik açandan ise geçmişteki “merkantilist” uygulamalarla yükünü tutan batı sermayesinin karşısında yerel sermayelerin rekabet edebilmesi serbest piyasayla mümkün mü? “Güney Afrika Ülkeleri”ndeki faşist uygulamalar ne kadar kapitalizme hizmet ettiyse, liberalizmin de o kadar kapitalizme hizmet ettiği REALİTESİNE dikkat çektim ben.Hatta işi daha da ileriye götürüp “sosyalizm”in bile kapitalizme hizmet ettiğini söyleyebilirim şimdi. Öyleki kendisinin dar bakışıyla kendi “antitez”ini üreten batının,“sosyalizm”i sömürü düzeninin karşısına dikilen TEK alternatif olarak görmesi(!)ve dünyayı hep bu tehlikeyle tehdit etmesi batının işine gelen bir yöntemdir bence.Keza “izm”ler varlıklarını birbirlerine borçlu
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:25:46
“Liberalizmin beşiği olan ABD” demem, liberalizmin doğduğu yer anlamını taşımıyor ki! Ben aslında “benim için bir anlam ifade etmeyen” ve genellikle ABD için kullanılan “demokrasinin beşiği” ya da “özgürlükler ülkesi” klişelerine hicven kurmuştum o cümleyi. Zira Yorumumu “maddelere ayırmanız” beni anlamaya yetmedi. Buna karşılık “İbn Haldun”un “liberalizm”in düşünsel “temel”lerini nasıl “harç”ladığı meselesi öğrenilmeye değer bir konudur benim için. Anlatırsanız sevinirim. Öte yandan Irak’taki ABD zulmüne karşı çıkmamın “Saddamcı” olduğum anlamına gelmeyeceği gibi; “Afganistan” mazlumlarını savunmam da “Taliban”ı savunmam anlamına gelemez. Nedense her şahsiyetli duruş “benim için bir şey ifade etmeyen” bu tür klişeleşmiş yakıştırmalarla yaftalanıyor. Sizi tenzih ederim; siz yaftalamamışsınız. Ama yorumunuzda bu onurlu duruşu “etiketlemek” için hazırda bekleyen art niyetli insanlar için bir zemin oluşmuş...
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:29:02
Bu kadar uzun bir açıklamaya gitmemin bir sebebi de hakkımda belirecek bu tür “zan”ların önünü almaktır.... Yunus Emre’nin “Yaratılanı yaratandan ötürü sevme” meselesini eksik ifade ettiğinizi söylemişsiniz “yazılı iletişim”den yakınarak. Bu konuda aynı dertten muzdarip olduğumu bilmenizi isterim. Gerçekten de “liberalizme ilişkin daha kapsamlı” bir münazarayı yüz yüze yapsak daha verimli olacak. Hem o zaman yine Yunus Emre’nin “Mal sahibi, mülk sahibi; Hani bunun ilk sahibi?” sorusuyla “sınırsız mülkiyet HIRSININ” sorgulanması gereken bir BENcillik olduğunu -Yunus Emre’yi bir BÜTÜN halinde inceleyerek- daha iyi anlarız. “MÜLK ALLAH’A AİİTTİR” hakikatinden yola çıkarak, Allah’ın “şahsımıza” verdiği maldan infak ederek ve Allah’ın zekât hükmünü aktif hale getirerek mallarımızı arındırmanın ve paylaşmanın önemini anlarız. İşte o zaman hayatın “BEN”den değil; “BİZ”den ibaret olduğu daha iyi anlaşılır.
Faruk Serkan
22.04.2009 / 07:45:06
Değerli Ahmet Ağabey; “bana ŞAHSİYETSİZ demediğine eminim” demişsin; emin olabilirsin. Çünkü ben senin özünde yatan o soylu şahsiyeti tanıyorum, biliyorum. Ve Taraklı’daki “Park”a geldiğinde, “Fark”a dair sohbetimizi biran önce yapabilmeyi diliyorum. -Nihai-gerçekte, bedeninin üzerinde bile mülkiyet hakkın olmadığı için seni Allah'a emanet ediyorum. Allah'ın BİZe emaneten verdiği varlığımızı, Allah'ın emrettiği şekilde kullanabilmemiz dileğiyle...
Ahmet Tezel
22.04.2009 / 21:56:45
Sevgili Serkan;Birkaç gündür böyle keyifli bir tartışmanın tarafı olmama sebep olduğun için canı gönülden teşekkür ederim. Naçizane görüşlerimi diğer güzel yazılarına saklayarak sadece sorduğun sorulara cevap vermek istiyorum.Ben yerli ya da yabancı kaynaklı bir –izm arayışındayken liberalizmle buluşmadım. Fikri değerlendirmelerimi, dünya görüşümü ortaya koyarken bunları en uygun düşünce akımının liberalizm olduğuna kani geldim.Yaşanılan krizde devletçi müdahalelerden taraf olanlar liberalizmi öğütlemiyor aksine liberalizmi suçluyor. Bu da doğal Liberalizm devlet müdahalesine karşıdır.Asimilasyon başlı başına bir tartışma konusu ki Liberalizm asimilasyona karşıdır.Batının yükünü tuttuğu dönem merkantilizm sonrasına rastlar. Rekabet ise Liberalizmin temel öğelerindendir. İbn Haldun konusunda ise üstadın “Mukaddimesi”ni okumanı tavsiye ediyorum değerli kardeşim.
Sevgiler
Kadir DEMİR
29.04.2009 / 12:10:53
Her kim hangi görüşe sahip olursa olsun bilsin ki gerçek Huzur İslamda olup ancak layıkıyla yaşayanlar bulur.Her ne hikmetse özellikle son zamanlarda Müslümanım diye geçinip münafıklık alametlerinin içinde boğulan insanlar epeyce çoğaldı.Toplumumuz geneli büyük bir manevi boşluk içinde debelenip duruyor,bir sarılabilse İslama,gelecek kendine-kurtuluşa erecek ama nerdeeeeeee
gokhan berberolgu
1.05.2009 / 10:58:32
Kardeş ben Avukat Gökhan berberoğlu yazıların çok güzel okudum biraz.Allah yardımcın olsun kardeş.sen sağlam Müslüman delikanlısın. Allah'a Emanet olalım kardeş.