Ciropulos Ailesi'nin Taraklı'da Bıraktığı Anılar
Hatırlarsanız, geçtiğimiz günlerde DİMİTRİS CİROPULOS'UN bize gönderdiği iletiyi Taraklı Ajans’ta sizlerle paylaşmıştık. Sayın Ciropulos’un kendi söylemiyle “güzel bir masal gibi hakikât” idi o iletide anlatılanlar.
1950’li yıllarda Taraklı’da Meliha Taner adında bir öğretmenin yaşadığını ve o öğretmenin eşi olan Yorgo Ciropulos’un da Taraklı’da doktorluk yaptığını söylüyordu Dimitris. Kendisinin de bu çiftin çocuğu olduğunu belirtiyordu mesajında. Ve sözlerine, annesi ile babasını tanıyanlarla tanışıp kucaklaşmak istediğini ekliyordu. Yazdıklarında gizleyemediği bir heyecan vardı sanki…
Dimitris’in bu iletisi okuyucularımızdan büyük bir ilgi gördü. Taraklı Ajans’a gelen yorumlar bunun en büyük göstergesiydi. Okuyucularımızın birçoğu telefonlarına sarılarak Ciropulos Ailesi’ni tanıyıp tanımadıklarını sordular yakınlarına. İşte o günden bu güne Taraklı’da Meliha Öğretmen ve Doktor Turgut konuşulur oldu. Yorgo, Taraklı’da “Turgut Doktor” diye anılıyordu.
Söz konusu haberi yayınladığımız gecenin sabahında, etrafımdaki ihtiyarlara açtım konuyu. Hemen hemen hepsi de hatırlıyordu Yorgo’yu.
Hayrettin Kaymaz, Meliha Öğretmen’in öğrencisi olduğunu ve Atatürk sevgisini ondan öğrendiğini anlattı bana. Meliha Öğretmen’den öğrendiği, “Çiğnenmedikçe son köy, son yetim dul.// Benimdir benim göz diktiğin İstanbul” diye başladığı o uzun şiir hâlâ dudaklarında. Hatta bu şiiri ezberletebilmek için Hayrettin Amca’nın annesi de çok uğraşmış oğluyla. Öyle ki “Annem 90 yaşını geçmiş olmasına rağmen hatırlardı bu şiiri” diyor.
Hayrettin Kaymaz’ın demesine göre; Doktor Yorgo, Meliha Öğretmen’e İstanbul’da âşık olmuş ve onunla orada evlenmiş. Daha sonra Meliha Öğretmen’in ataması Taraklı’ya çıkınca aşkı uğruna o da Taraklı’ya gelmiş. Çok sevmişler birbirlerini…
Yorgo’nun bizzat kendisinin inşa ettirdiği ve şuan Tarım Kredi Kooperatifi’nin lojmanı olarak kullanılan o şirin evin önüne geldik sonra. Bomboştu. Ev uzun zamandır kullanılmıyordu. Geçmişte satılığa çıkarılmıştı bu ev; fakat daha sonra her nedense satışından vazgeçildi. Kim bilir, belki de gerçek sahiplerinden başkasına yâr olmamak niyeti. Çektim evin resmini... Daha sonra Doktor Yorgo’nun muayenehanesini gösterdi Hayrettin Amca. Fotoğrafladım onu da.
( Yorgo Ciropulos’un muayenehanesi )
Faruk Karaca Taraklı Ajans’a gönderdiği yorumunda, annesi Nimet Hanım’ım Meliha Öğretmen’in arkadaşı olduğunu söylemişti. Telefonla Nimet Karaca’ya ulaştım. Nimet Hanım, onların çok iyi insanlar olduğunu söylüyordu titreyen sesiyle. Beni etkileyen en çok da bu olmuştu. Yarım yüzyılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen, onlar Taraklı’da hâlâ çok seviliyor ve özlemle anılıyordu.
Meliha Öğretmen, Dimitris’in doğumundan 6 ay sonra tedavi gördüğü hastanede hayata veda etmiş. Taraklı’yı çok sevdiği için cenazesi Taraklı’ya getirilip tekrar İstanbul’a götürülmüş. Taraklı’dan kalabalık bir grup da cenazede hazır bulunmuş. Meliha Öğretmen’in şu sözü Hâlâ kulaklarındaymış Nimet Karaca’nın: “Ben ölürsem Turgut ikinci evliliğini bir Türk kadınıyla yapmaz!..”
Onları Taraklı’da tanıyan o kadar çok kişi var ki… İşte onlardan biri... Sadettin Kaynak 5 yıl odacı olarak çalışmış Doktor Yorgo’nun muayenehanesinde. Ona, “Doktor Yorgo’nun oğlu bize haber yollamış; Taraklı’da hâlâ annemi ya da babamı tanıyanlar var mı?” diye soruyor diyorum; “olmaz olur mu? O çocuk (Dimitris) benim omuzlarımdan inmezdi” diyor Sadettin Amca.
“Duyuşumuza göre annesi Türk, babası Rum’du. Taraklı’da onu herkes Turgut doktor diye tanırdı. Adının Yorgo olduğunu Taraklı’da en fazla 5–10 kişi bilirdi. Ve herkes tarafından sevilen biriydi. Çok iyi bir doktordu. Bir teşhis koysun, şimdiki makinelerde de (ultrason) aynı sonuç çıkardı. Kimseyi gücendirmezdi” diyor Sadettin Amca. “Bu memlekete iyiliği var, kötülüğü yok” diye devam ediyor sonra.
(Sadettin Kaynak)
Sadettin Amca, Doktor Yorgo’nın annesini bile tanığını söylüyor. “Benden bir emanet yollamıştı annesine. Annesi de İstanbul/Cihangir’de otururdu” diyor. Ve sonra konuyu -biraz da benim zorlamamla- eşinin ölümüne getiriyor. “Turgut Doktor’un eşi ince hastalığa yakalandı. 1955 yılında vefat etti. Taraklı’yı severdi. Belki de eşinin ölümü yüzünden Taraklı’yı terk etti” diyor.
Sadettin Kaynak, Meliha Öğretmen’in naşının Karacaahmet Mezarlığı’na; mezarlığın giriş kapısının çok yakınlarına gömüldüğünü ifade ediyor. Ve Yorgo’nun, eşine güzel bir mezar yaptırıp mezar taşına da Kur’an-ı Kerim’den ayetler yazdırdığını söylüyor. “Bir de Müslüman değil dersin!” diyerek düşündürmeyi de ihmal etmiyor.
Sadettin Amca’ya, “Yorgo’yla Taraklı’dan ayrıldıktan sonra da görüştünüz mü?” diye soruyorum. “Görüşmem mi? Kadıköy’de Uzunhafız Sokak’ta evleri vardı” diyor. “Üst katını ev olarak, alt katını da muayenehane olarak kullanırdı” diye ekliyor. “Bir seferinde üvey karısı açtı kapıyı. O kadınla ilk karşılaşmamdı bu. İşte o zaman gözlerim dolmuştu” derken, gene gözleri doluyor Sadettin Amca’nın.
Biraz kendini toparlayınca, “Ya Sadettin Amca, İnsanın üvey karısı olur mu hiç?” diyorum; “Olur tabi! O hem ikinci hanımıydı, hem de o kadın Türk değildi” diyor. Aklıma Meliha Öğretmenin son sözleri geliyor…
Yorgo, Sadettin Amca’ya, İstanbul’a her gelişinde elleriyle hazırladığı mezelerin yanına sürahiyle Yunan rakısı getirirmiş. İkisi de severlermiş içkiyi. Pikaptan Zeki Müren’in sesi yükselirmiş sonra:
“Kıskanırdım seni ben
Kendi gözümden bile.
Nasıl verirdim seni,
Bir gün yabancı ele?”
“Bu şarkıda hep Meliha Öğretmen gelirdi aklıma” diyor Sadettin Amca.
Ve sonra ani bir telaşla soruyor: “Ne zaman geliyor Turgut Doktor’un oğlu?..”
Ben de Dimitris geldiğinde onun yanına mutlaka getireceğim hususunda içini rahatlattıktan sonra teşekkür edip ayrılıyorum sadettin Amca’dan.
(Celal Özdönmez Şarkı Söylerken…)
(Mehmet Nalbant ve Sadettin Kaynak ile Sohbet)
Velhasıl yılların yok edemediği hatıraları, o günleri yaşayanlarla birlikte ben de yaşadım sanki. Ve daha yazamadığım o kadar çok şey var ki… Mesela Yorgo’nun, Taraklı’da bıraktığı o büyük şanın peşinden İstanbul’a ona muayene olmaya giden Mehmet Nalbant’ın anılarını yazamadım. Yorgo’nun Berber Celal’le söylemekten bıkmadıkları o meşhur şarkının sözlerini de yazamadım. Ya da yazmadım. Ben Taraklı’yı Yunanistan’a sadece bu kadar taşıdım. Gün yüzüne çıkarılmayı bekleyen birçok anıyı biraz da Dimitris’e sakladım.
Editör Notu: Bu araştırma yazısı BİZİM SAKARYA GAZETESİ'nde yayınlanacaktır.