KenDi NefeSinde Isınmak
Garip bir duygudur insanın kendi nefesinde ısınması… Kare odanın kapıdan girince solun da duran beyaz renkte, bacakları metal diğer koltuk takımlarına göre biraz daha küçük ve şirin olan koltuk takımında otururken birden yalnızlığa hapsoldum içimde… Birden koridorlar açıldı hayal dünyamın labirentlerine giden. Bir sima vardı orda belirsiz görmek istiyordum. Silikleşiyordu dokunmak istiyordum, kaçıyordu. Kalbim artık beni dinlemiyor olağanın dışında bir ritimle atıyordu. Koştum yakalamak için; ama nafile tutamadım. Gözlerim kısılmıştı daha iyi görebilmek için ama göremiyordum şiddetli bir ışık gibi gözlerimi yakıyordu. Hissediyorum ordasın her ne kadar dokunamasam da her ne kadar göremesem de ordasın bekliyorum seni diyordum avazım çıktığı kadar susarak… Birden aklıma Necip fazıl geldi ve o şiir :
“Ne hasta bekler sabahı,
Ne de taze ölüyü mezar
Ne şeytan günahı
Seni beklediğim kadar
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme artık neye yarar.”
Bekliyordum belki O’nu ama ben Necip Fazıl değilim ki bekleyişi bu kadar güzel anlatıyım… Bu şiir takıldı birden dilime ve yine hayale daldım… Labirentler içinde ki sonsuzluk arayışı… Her köşede kendime, O’na, bize karşılaşma ümidiyle dolaşırken üşüdüğümü hissettim hani üşüyünce insan kendi nefesiyle ısınır ya kendi nefesimle ısınmaya çalıştım. Varla yok arası bir sıcak veyahut soğuk kibritçi kız misali bir nefes daha bir kibrit daha yeni bir hayal yeni bir HAYAT. Nefesimde ısınıyordum ve seni arıyordum sana nefesine sığınmak için ama ne sen ne de nefesin var…(VE BEN ÜŞÜYORUM… )