Git!
GİT !
Zemheri ayının bilmem kaçıncı günü; ayaz bir gece yangınlar ateşten öte yangınlar gördüğüm kâbusun etkisiyle yataktan fırlıyorum. El yordamıyla yanımı yokluyorum yanımda mısın diye yoksun… Birden hafızam yerine geliyor sen gideli yarım yılın dolduğunu hatırlıyorum; beynime saplanan bir bıçak gibi anımsıyorum gidişini. Artık seni sevmiyorum ben sensiz yaşayabilirim deyişini. Bir bir hatırlıyorum en çok canımın yandığı sözün geliyor aklıma: ‘Ben artık seninle mutlu değilim…’ okkalı bir küfür ediyorum geceye ve yalnızlığa…
Yataktan doğrulurken yine uykunun beni sessizce terk ettiğini düşünüyorum bu kaçıncı kâbus? Duvara attığım çentiklere bakıyorum sıra uzun… Camı açıyorum zemherinin ayazını içime çekiyorum, belki içimin yangınını söndürür diye ama nafile… Yağan kar kırmızı sokak lambasının etkisiyle öyle güzel gözüküyor ki yere düşen küçük korları anımsatıyor. Ne güzel de yağıyor. Keşke diyorum (Bilirsin bu sözü hiç sevmem) şimdi yanımda olsa ellerim saçlarında dolaşırken karın yere düşüşünü izlesem. Böyle bir havada kar altında Kadıköy de söylemiştin beni sevdiğini – yalanda olsa- yine aynı kar yine aynı ışık yine ben ama sen yoksun…
Kadıköy’ün suçu diyorum içimden. Sana toz kondurmayacağım ya, suçlu hep başkası ya İstanbul suçlu, ya Kızkulesi… Anılar öyle yoruyor ki beni düşünmekten kaçıyorum. Birden ağladığımı fark ediyorum bu sıralar acımı dindirn tek şey ağlamak ve senin yanında ilk ağladığım gün geliyor aklıma ve utanıyorum kendimden; ben yalnız senin yanında ağladım biliyor musun? Sabah ezanının başlamasıyla ruhumu tarifsiz bir huzur kaplıyor; bak gene sabah oldu. Bu sabahta ilk duam sen oluyorsun buğulanan cama adını yazıyorum. Dualarımın daim konuğu ben bunu hak edecek ne yaptım?