Din ve Politika
Sıffın; Suriye’nin Türkiye sınırına yakın ve Fırat nehrinin sağ tarafında bulunan Rakka şehrinin doğusunda bir yöre. 657(M) yılında Dördüncü Halife Hz. Ali (r.a) ile ona isyan eden Suriye Valisi Muaviye b. Ebu Süfyan arasındaki savaşın meydana geldiği yer.
Birkaç ay süren savaş sonunda yenileceğini anlayan Muaviye danışmanlarının tavsiyesi ile askerlerinin mızraklarının ucuna Kur’an sayfaları taktırarak onları bağırttı. “Allah'ın kitabı sizinle bizim aramızda hakem olsun" Bunun bir hile olabileceğini düşünen Hz. Ali (r.a) askerlerine “Ey benim askerlerim. Biliniz ki bu bir oyundur, inanmayın. Eğer Kur’an-a saygı duyacaksanız, biliniz ki Kur’an, mızrakların ucundaki sayfalar değildir… Konuşan Kur’an-ı bırakıp mızrak ucundaki kâğıtlara teslim olmayın” demesine rağmen onları ikna edemedi. Çünkü ordusunun önemli bir kısmı çöllerde yaşayan bedevi Araplardan oluşmaktaydı. Bunların belirli bir eğitimleri yoktu ve son derece cahil insanlardı. Bu yüzden, Kur’an-a bağlı olmalarına rağmen anlayıp, yorumlamaktan yana acizdiler. Sonradan Hariciler diye adlandırılan bu gurup Hz. Ali’yi (r.a) hakemliği reddetmesi durumunda ölümle tehdit ederek savaşa son verdirttiler. Hakem olayı sonunda çeşitli entrikalarla Muaviye halife seçildi. Böylece ilk defa Müslümanlar Allah ile aldatılmış ve din siyasete alet edilmiş oldu.
Muaviye’nin iktidarını devam ettiren Emevi’ler dini siyasete alet etme işini sonraki saltanat yıllarında da devam ettirdiler. Uydurma hadislerle milleti aldatarak saltanatlarına güç kattılar. Bu yolu deneyen başkaları oldu mu? Elbette oldu. İktidarın ve iktidar kavgalarının olduğu her yerde toplumların inançları istismar edilmiş ve inananlar kendi inançları ile aldatılmışlardır. Kitlelerin cehalet içinde olmaları istismarcıların işlerini daha da kolaylaştırmış ve bu yolla toplumları hiçbir zorluk çekmeden kandırabilmiş ve peşlerinden sürükleyebilmişlerdir.
Osmanlının gerileme dönemindeki isyan ve ayaklanma hareketlerinin pek çoğu “şeriat isteruz” nidaları ile başlamıştır. Ayrılıkçı gayri Müslim unsurlar yine batılılar tarafından din ekseninde Osmanlıya karşı kışkırtılmışlardır. İstiklâl Harbi sırasında ülkemiz düşman işgali altında iken düşmanla işbirliği yapan işbirlikçiler Milli Kuvvetlere karşı “Bunlar gâvurdur, İslâm’a karşıdırlar” suçlamaları ile Milli Kuvvetleri halkın gözünden düşürmeye çalışmışlar ve kurdukları sözde hilâfet ordusu ile Milli Kuvvetlere karşı düşmanla beraber çarpışmışlardı.
Cumhuriyetin ilk yıllarındaki ayrılıkçı ayaklanmalar batılı güçler tarafından organize edilmiş ve din adına başlatılmıştı.
Milletimizin dinimize karşı olan samimi ve içten bağlılığı ne yazık ki emperyalist ülkelerin ajanları ve onların yerli işbirlikçileri tarafından istismar edilmiş ülkemize karşı bir silah gibi kullanılmıştır. M. Kemal. Atatürk halkın istismarını önlemek ve Türk Milletinin kendi dinini kendi dilinden öğrenmesi için Kur’an-ı Kerim’in Tefsirini yaptırtmış ve Buharı’nın hadis kitabını bastırtmıştı. Çünkü dinini iyi bilen birinin başkaları tarafından istismarı kolay değildir. Ne yazık ki daha sonraki iktidarlar konuyu aynı ciddiyette devam ettiremediler.
Ülkemizin son 25-30 yılı türban münakaşaları ile geçti. Türbanı Muaviye’nin askerleri gibi siyasi parti mızraklarının tepesine asanlar İslâmiyet’i kullanarak Türkiye’yi nerelere getirdiler bir bakın. Bütün ekonomik değerlerimiz batılılara satıldı. Bankacılık sistemi tamamıyla elimizden çıktı. Dış borçlarımız dayanılamaz noktalara gelmiş durumda ve esnaf sürekli dükkân kapatıyor. Çiftçinin hali her kesimden perişan vaziyette. Ülkeyi idare edenler okyanus ötesinden gelen istekler doğrultusunda üniter yapımızı bozacak açılımlar içinde. Meclisi de ağlama duvarına döndürdüler. Ağlayan ağlayana. Yahu biz bunların hiçbirinin Irak’ta emperyalistler tarafından öldürülen, işkence edilen, ırzlarına geçilen Müslümanlar için ağlarken görmedik. Herhalde eşbaşkanları ABD’den çekiniyorlar.
“Müslüman Cumhurbaşkanı isteriz” diyerek seçim kazananların ülkemizi getirdiği nokta bu. Gözleri karartılmış bazı vatandaşlarımız Batılı işbirlikçiler tarafından ele geçirilen basın vasıtası ile öyle uyutulmuş ki Irak’taki durumu sanki görmüyormuş gibi “Türban serbest bırakılacaksa bizi ABD yönetsin ” diyebilmekteler. Beyinler böylesine nasıl uyuşturulur? İnanılır gibi değil. Girin, girin ABD yönetimine girin! Yalnız Irak’ta ABD askerlerinin Araplara ve Türkmenlere yaptıklarını seyredin de öyle girin. Ordusu kalmayan, bağımsızlığı yok olmuş bir ülkenin dramını seyredin de öyle girin.
Unutulmasın ki 1920’ler de bütün mazlum milletlere örnek olacak mücadeleyi verip bağımsız bir devlet yaratan Türk Milliyetçileridir. Her türlü baskılara rağmen Türk Milliyetçileri emperyalistler tarafından ılımlı İslamcılar eliyle dayatılan bu yeni Sevr’i parçalayacaktır. 16.08.2009