Karşı Mahalle'deki Baz İstasyonu...
Taraklılı Nâdan* Ehlinin Hisar Muhafızı’na Cevabı…
-Abicim, madem Sarıkız’ın saçları karaya çalınmış; biz de eczaneden boya alır, bir güzel boyarız, yine sarıya çevrilir o saçlar; hem ne demişler: “Adamın tıraşlısı, kadının ilaçlısı (boyalısı)…”
-Abicim, sen bu Karşı Mahalle’deki Baz İstasyonu’na niye bu kadar taktın, yoksa yengemiz o mahalleden mi?
-Abi, Çevre Bakanlığı uygun görmüş, adamlar da kurmuş, sen onlardan daha mı iyi bileceksin Baz İstasyonunun nereye kurulacağını ya!
-Abicim, madem karşı çıkıyorsun, zararlı diyorsun; öyleyse cep telefonu kullanma da görelim. Hem cep telefonu kullanıyorsun, hem de Baz İstasyonuna karşısın…
-Abi, o şikayetçi olduğun Baz İstasyonunun hukuk danışmanları o kadar çoktur ki senin benim gibi adamları, adam yerine koymaz, yerler-yutarlar valla…
-Abicim, Meryem-Fatımatüzzehra falan eski masallardan alıntılar yapmışsın… Çocuklarımıza onları anlatmaktansa; bize 19 Mayıslarda Hâdise’nin kıvrak danslarını, 23 Nisanlarda (milli) Kolbastıyı yaşanabilir kılmak daha mantıklı geliyor.
-Abi, Leyl-i Kadr ve leyl-i kâr karşılaştırmasını yapmışsın. Biz deriz ki: “onun yeri ayrı, onun yeri ayrı…” Ramazanda sahura kadar kağıt, sahurdan iftara kadar oruç+uyku= Taraklı’da ramazan... Veya faiz ayrı şey; zekat-sadaka ayrı… sapla samanı yine birbirine karıştırmışsın… dedik ya: “u-nun yeri ayrı, u-nun yeri ayrı.”
-Abi, gelecekte çocuklarımızda tümör çıkacağından; onların sağır, kör, kanser vb. illetlere tutulacağından bahsetmişsin. Ne yani! Gelecekte, o hastalıkları tedavi edemeyeceğini mi zannediyorsun modern tıbbımızın?
-Abi, bir defa orada Sarıkız falan yok; biz bir kere define için kazdık, defineyi bırak; kemik bile çıkmadı…
-Abi, Erenleri, bizim ihtiyarlar görüyor bazen; ama sanıyorum o da bizimkilerin bunama alametlerindendir.
-Abi, fincancı katırlarını ürkütmek diye bir fıkrası var Nasrettin Hoca’nın, sen biliyor musun o fıkrayı? Valla, Hoca’yı Katır Sahipleri bir benzetiyorlar ki sorma!
-Abi, sen “takva-takva” tutturmuşsun. Sen, Takva filmini seyrettin mi hiç? O aptal müridin durumunu görsen yatarsın gülmekten yere…
-Abi, o Sarıkız’a çıkan “buldozerleri” ben de gördüm. Asrın icadı namussuzum. Beş dakikada tepeyi düzleyiverdiler.
-Abi, Baz İstasyonuna şöyle enfes bir ahşap kaplama yapsak… nasıl olur he! Safranbolu, nal toplar nal!
-Abi, yazının bir yerinde “ihlasın ve ihsanın endişesi” demişsin. Benim bildiğim kadarıyla yanlış bir şeyin endişesini taşıyorsun. Çünkü ihlas holding battı; İhsan Emmi de vefat etti geçenlerde…
-Abi, Faruk Serkan güya sana sert cevap yazmış; ama okudum yazısını. Bir sürü zırva… kışkırtıcı, provokasyoncu bir yazı… onu görürsen, “tavşan dağa küsmüş dağın haberi yok” meselini anlat!
-Abi, sen buradaki köşende, ilk yayınladığın “Endişe” adlı yazıyı tekrar yayınlasan ne olur?
*Nâdan: Cahil, bilmez, bilgisiz (kimse), sert ve gönül kırıcı kaba (kimse), nobran.,
Not: Fotoğrafçım ve teknik yardımcım Faruk Serkan siteye veda etmiştir. Bu sebepten, makine benden olmak üzere bilgisayardan anlar ‘deli cesaretine’ sahip bir fotoğraf simsarına ihtiyacım var. Başvurular postaneden mektupla yapılacak, adres olarak ise: “Taraklı/Karşumahalle/Sarıkız” demeniz kâfidir. Karşılığında ne mi vereceğim? Köyler de dahil olmak üzere; bütün megafonlardan adına hutbe okutup onu meşhur edeceğim…
#