Bir Sarmaşık Çıkarsaması
Hisar Muhafızı’nın Sarmaşık Çıkarsaması…
Bir sarmaşık içerisindesin şimdi. Sardığın, sarmaştığın, sarmaş dolaş olduğun ne varsa, sarmaşığını onlarla büyütüyorsun. Yapraklar, dallar ve yapış yapış korkunç kökler yetiştiriyorsun her defasında toprağa.
Evet, her defasında sarıldığın, sarmak istediğin ne varsa, sarmaşığını besleyerek, azdırarak yapıyorsun bunu.
Ne kadar sarıldığım şey varsa, o kadar ayakta dururum, diyorsun. Ayakta durmayı, sarıldığın şeylerin çokluğuyla ölçüyorsun.
Sardıkların ile kuşattığını vehmederken; sarıldıkların ile kuşatıldığını fark edemiyorsun bile. Sardıkların senin iken; sarıldıklarının artık senin yeni sahiplerin (kuşatıcıların) olduğunu hiç düşünmüyorsun.
Ne kadar sarılırsan, o kadar sarılırsın. Yani hapsedilirsin.
Sarılgan sıfatının, kendi üstüne yakıştığını kanıksadığın anda, sarılmışsındır artık. Bir örümcek ağının tuzağına yakalanmış kara bir sineğin hâlini, ‘tutkulu girişkenlik’ olarak yorumlayan piyasayla hem-zeban olmuşsundur.
Sarmaş dolaş gezmen, göz alıcı bir parlaklık sunsa da sar-daşların arasında; bu metres sarmalı, zehirli sarmalarını kusturtmak için, parmağını ilk fırsatta sokacaktır boğazına. Kus, diyecektir. Sonra tekrar ye onları.
Kaç sarım yemişsen, o kadar kusacaksın ve yeniden yiyeceksin sarılgan dostlarına sarılaraktan.
Sarılmaya mecbur olduğunu anlatma bana, mecbur tutulduğunu anla!
Kışın, vücuduna sarındığın hırkayı kastetmiyorum ey ahmak! Samimi bellediğin, seni o zehirli sarmaşıkla hayvanlığa mecbur kılan sargın dostlarını kastediyorum.
Sana özgürlüğün kapısına doğru yürü, diyorum. O kapıdan, sarıldığın şeyleri en aza indirerek geçebilirsin ancak. Bir eğreti gibi, çırçıplak…
Başımdaki sarığa da anlamsız gözlerle bakıp durma. O sarık, her an bir sarmaşığın, benim de başımda bitip, beni de sarmalamaya başlayabileceğinin teyakkuzunu diri tutmak için; nisyanımın rumuzu olarak sarılmıştır oraya. Tehlike anında ise…
#