Yunus Paşa’nın Kaderi!
“Gurşun cami” diye tarif ederdik biz ,Taraklılı diliyle Yunus Paşa camiini yakın zamana kadar. Sonra banisi (bina edeni) adıyla anılır oldu Yunus Paşa diye...Tarihin düğümlendiği ve çözüldüğü bir semboldür Taraklı için…O günlerde cami ile adı anılmayan Yunus Paşa’ya Cuma geceleri ve Cuma namazı öncesi okunan “Hz. Resulü Ekrem…”diye başlayan dualardan hiç eksik edilmez ruhuna fatihalar gönderilirdi, şükranımızın diyeti olarak…Bugün camiyi tarif için anıyoruz Yunus Paşa’yı…Zaten Mısır seferine giderken Taraklı zeminine Mimar Sinan eliyle vurduğu tarih mührünü dönüşte görememiş,doğuya ve güneye ferman okuyan Yavuz Sultan Selim’in hışmına uğramıştı;ihtirasının kurbanı olarak…Tarih öyle anlatıyor ölüm sebebini.
Tarihin ağırlığına dayanamayan yerleri, altmışlı yıllarda, çok titiz bir onarımla aslına döndürülmüş idi bir bayan mimar tarafından. Ve aslına küçük bir uyumsuzluğu olduğu gerekçesiyle kıble tarafındaki renkli pencereleri kırdırmıştı yenileyip takan ustaya… Bize işgüzarlık gibi gelmişti o zamanlar, hazır yapılıp takılmış pencereleri kırdırmak..Ama bugün o tarih abidesi üzerindeki hassasiyetin önemini anlar oldum, üzerinde rasgele yapılan uygulamalar sonunda..
Ne demek istiyorum! Eğer o camiye dünyayı dışarıda bırakarak girerseniz , tarihe doğru yolculuğa çıkarsınız, adanmışlık ve ihlasın eseri olan doğal ve otantik yapı içinde.. Solursunuz orada sırlı mabet havasını… Lakin belli süredir manevi soluğu tıkayan teknolojilerle görüntü ve ses kirliliği ile yaralanıyor mabedin yapısı, kayboluyor o uhrevi havası…
Birileri rahatsız olacak, gocunacak söylediklerimden ve yazdıklarımdan biliyorum. Ama,tarihi,kültürü,estetiği rahatsız edenlerin de gocundurulmasının hak ve müstahak olduğuna inanıyorum.Bu güne kadar hiç kimsenin kötü olsun için bir şey yapmadığına inandığımı itiraf edeyim önce..Fakat ,iyi niyetin bir erdem olmasına rağmen ,her zaman iyiliklere sebep olmadığını ,hatta kötülüklere ve yanlışlıklara kapı açtığına da inananlardanım.Bilgisiz ve şuursuz iyi niyet fazilet değil, kabahat ve felaket oluyor bazen! Nasıl mı?
Ses düzeniyle girdi teknoloji “Gurşun cami” ye yani “kurşunlu cami”ye. Sinan’ın ustalığına hakaret sayılacak şekilde… Bu güne kadar mabetlerde akustik değeri böylesine sağlayabilen bir başka usta gelmediğini söylüyor yeryüzüne işin ehli olanlar. Sanat tarihi dersinde görmüştük Koca Sinan’ın ustalık eseri Süleymaniye Camiinin akustik testini. Dikilin sessiz zamanda kubbenin altına.Uzatın kolunuzu , saatinizin camına, kulağınızın zor işiteceği kadar hafif tırnağınızı vurun.Kubbede yankısını duyarsınız..! Bunu ben okuduğumu deneyerek gördüm..Yunus Paşa camii Süleymaniye’nin mahfiline sığacak bir ”Sinan eseri”. Bu caminin emektar hocası merhum Hüseyin Hafız’ın yaşlı haliyle okuduğu Kur’an’ı en arka saf işitirdi. Böylesine bir mimari ses düzeni vardır orada... Ben de o camide altmışlı yıllarda minareye çıkmakta zorlanan yaşlı ve yorgun müezzini merhum “Çakal Hafız’a” yardım için müezzinlik yapardım; bilirim o caminin doğal insan sesini nasıl güzelleştirdiğini.Kim işitememiş o camide okuyanın sesini? Şuursuz bir teknoloji taklitçiliği… Dinleyenin kulak zarını zorlayan ve uhrevi havayı dağıtan volümü ölçüsüz hoparlör sesi…
Yakın zamanda gördüm; yeni bir teknoloji harikası(klima)! Sağlam yer tutmuş mihrabın yanında... Mabedi, zamana bağlayan saati de köşeye sıkıştırıp yerinden etmekle kibirli ve mağrur... Kıyamda gözümüzün içine bakıyor sırıtarak. Rüku ve secdede kainatın sahibinin değil teknolojinin önünde eğildiğimi hissediyorum adeta… Bu hislerime gülenler veya gocunanların yanında benim teknoloji düşmanı olduğumu zannedenlerde olabilir. Önce kişisel kullanımımda bugün mevcut hiçbir teknolojik aracın eksik olmadığını ifade edeyim...Teknoloji hayranıyım. Ama yerinde kullanılmamasına karşıyım.Taklitçiliğine karşıyım.Hele hele bir tarih kültür ve mabet içinde çok düşünülmeli.Kullanma fayda sağlayacaksa gizlenmeli… Bu eserin zamana meydan okuyan , kalınlığı bir metreyi aşan taş duvarlarıyla sıcağa ve soğuya set çeken izolasyonuyla Taraklı gibi üç ayı yaz olan beldede kim terlemiş Yunus Paşa’da ,en uzun zamanı, otuz dakikası camide geçen kim üşümüş bu mabette? Sıcak olması hoş ise halı altlarına serilen rezistanslı ısıtıcılarla neresi ısıtılacak? Hem görüntü kirliliği olmadan tabandan ısıtan..Kutuplara buzdolabı, Arabistan’a kalorifer kurmak kadar garabet örneği veya sorumsuzca iyilik adına bir şuursuzluk örneği… Velev ki bir vatandaş hibe etmeye kalksın uyarılmalı yetkili olanlarca… Bunu hayır da zannedebilir bazıları… Tıpkı ”Aşağı Cami”nin mimari uyumsuzluk, estetik katliamı ve hayır adına yapılmış israf örneği minaresi gibi… Oysa ölçüsüz dikilen minarelerin dibinde sürünen insanların dikilmesine harcansa belki daha yerini bulmuş bir hayır olurdu harcananlar…
Ülkemizde mabetleri halk yapar. Tarihe mal olmuşları Vakıflar sahiplenir, devlet Hepsini yönetir. Amenna! Diyelim ama halkın kuruş, kuruş paralarıyla yapılan, onarılan bu eserlere tasarrufta bulunan etkili ve yetkililerin daha bilinçli ve sorumlu hareket ederek hassasiyet göstermeleri gerekmez mi?
Şimdi birileri kızacak bana! Pişmiş aşa su kattığıma. Ne yapalım pişen aşın tadı yoksa bunu da bize yedireceklerse, birçoğunun yaptığı gibi içimizden “La havle…”yi çekip, dışımızdan gülelim mi? Dokuzuncu köyde yer yoksa onuncu köyde bir yer buluruz herhalde…
“Yunus Paşa”. Sanki banisi ile binası aynı kadere mahkûm ediliyor… Ve bu hazineyi âli* tutmak isteyenler nasıl alîl** hale getirdiklerini bir bilebilseler…
*:Yüce **:Kör, hasta, sakat
#