Saygıdeğer Vekilime Açık Mektup;
Sizi bizler adına karar verme noktasına getiren süreci hatırlıyorsunuz değil mi, Lübnan'da neler olup bittiğini;
Hani önce Hariri suikastı düzenlenmiş, ardından Suriye ordusu Lübnan'dan çıkartılmıştı. Alan boşaltılmıştı yani. Sonra Lübnan'a saldırdı İsrail. İki askerinin kaçırılmasını bahane edip, 35 günde 1040'ı sivil, yarısından çoğu 12 yaşın altındaki çocuklar olmak üzere 1130 Lübnanlıyı öldürdü.
10 günlük Vaad'i, mavi emziği boynuna asılı bebeği, ölü olmasına rağmen bacağındaki yarasıyla içimizi hâlâ acıtan kız çocuğunu unutmuş olamazsınız.
İsrail Başbakanı Olmert'in ölen çocukları bile 'potansiyel terörist' olarak tanımladığını;
Le Monde'e konuşan İsrail'in Washington'daki büyükelçisi Dani Ayalon'un 'Ordumuz Lübnan'da kitlesel katliam yapsa bile ABD bizi desteklemeye devam edecektir' diyerek aleni bir durumu ilan ettiğini;
G-8 liderlerinin ülkesini koruyan Hizbullah'ı suçladığını, ABD'nin de sanki saldıran o değilmiş gibi 'İsrail'in kendini koruma hakkı olduğunu' açıkladığını da unutmuş olamazsınız.
Yine de hatırlatıyoruz: 35 gün susanların ateşi ancak, İsrail'in Hizbullah'la savaşarak baş edemeyeceğini anladığında durdurduğunu, 14 Ağustos'tan bu yana İsrail'in ateşkesi 68 kez, Hizbullah'ın ise sadece 4 kez ihlal ettiğini hatırlatıyoruz. Saldırganın kim olduğuna dikkat etmenizi istiyoruz.
İsrail'in saldırıların son üç gününde özellikle misket bombası attığını, patlamayan yüzbinlerce bombanın Lübnan sokaklarında, oyun alanlarında, enkazların altında patlamayı ve binlerce masum insanı öldürmek, çocukları oynadıkları oyunun en tatlı yerinde parçalamak için sinsi sinsi beklediğini, zaten bunun planlandığını, İsrail'in niyetini hatırlatıyoruz.
Lübnan ordusunun kendini korumaktan aciz kaldığını, toprağını koruyan Hizbullah'ın ise parlamentoda 12 milletvekili, hükümette 2 bakanı ile Lübnan'ın en önemli partisi olduğunu, büyük minnetle kabul gördüğünü hatırlatıyoruz.
BM'in önce Irak işgalinde sonra Lübnan savaşında inisiyatifini ve itibarını büyük ölçüde kaybettiğini, İsrail bombalarıyla ölen 4 gözlemcisi nedeniyle bile İsrail'i kınayamadığını hatırlatıyoruz.
1948 yılından bu yana Filistin'le ilgili alınan hiçbir BM kararlarının doğru dürüst işletilmediğini, ABD ve İsrail politikaları doğrultusunda hareket eden BM'i Lübnan'a yerleştirilecek uluslar arası güç konusunda İsrail ve ABD'nin dürtüklediğini hatırlatıyoruz.
Bölgede haritanın değiştirilmek istendiğini, denklemin İsrail-Lübnan değil ABD-İsrail ile Suriye-İran arasında kurulduğunu, savaşın stratejik açıdan çok değerli enerji kaynaklarına dolaysız ulaşmak için çıkarıldığını hatırlatıyoruz.
Türkiyelilerin aylardır Lübnanlılar için dua ettiğini, İsrail bombalarıyla canından, evinden olanların yarasını sarmak, canından çok sevdiklerini toprağa verenleri teselli etmek için elinden geleni yaptığını, gönderilecek askerin Lübnanlıların değil İsrail ve Amerika'nın yanında hizalanacağını bildiğini ve tezkereye 'Evet' demeniz halinde halkla aranızda derin bir yarık açılacağını hatırlatmak istiyoruz.
Şimdi planın son adımı gündemde. İsrail'in savaşarak gerçekleştirmediğini BM yapacak. Hiçbir şey yapamasa, bölgeye hapsedilen Hizbullah'ın elini kolunu tutacak. Yani saldırgana değil ülkesini savunana engel olacak!
Biz bu kirli, ahlaksız, hukuksuz, adaletsiz oyunun parçası olmak istemiyoruz.
1 Mart tezkeresine 'Hayır' diyerek omurgamızı doğrulttunuz, başımızı dik tuttunuz. Teşekkür ederiz. Şimdi bunu bir kez daha yapmanızı istiyoruz.
Olup bitenden dolayı öfkeliyiz, nefesimizi tuttuk kararınızı bekliyoruz.
Fadime Özkan - Yeni Şafak Gazetesi
( Pazar, Eylül 03, 2006)
#