İstanbul'un Çekirdeği Taraklı
Sirkeci'de bir Türk mahallesi kurulması şartına uygun olarak Göynük ve Taraklı'dan 760 hane Manav İstanbul'a yerleştirilmiştir. Yani İstanbul'a yerleştirilen ilk yerli Türklerin, bu yöreden giden Manavlar olduğu kaynaklarca da doğrulanmaktadır.
Taraklı; 2010 Kültür Başkenti
İstanbul'un Çekirdeği
Yildirim Bâyezid, Anadolu'daki seferlerle mesgul oldugu sirada Bizanslilar, bu durumdan istifade ile bazi tedbirler almaya basladilar. Bu meyanda Bizans Imparatoru loannis, ayagindaki agrilara ve yatalak bir halde bulunmasina ragmen, Istanbul surlari ile kulelerinin bazi yerlerini tamir ettirmeye basladi. Bu durumdan haberdar olan Yildirim Bâyezid, bu harekete çok sert bir tepki göstererek tamir ettirilen yerlerin derhal yiktinlmasini ister. Imparator, Yildirim'in yaninda bulunan ve tahtin yegâne varisi olan Manuel'i düsünerek tamir edip yaptirdigi yerleri tekrar yiktirir. Ancak Imparator, surlarin yiktirilmasindan kisa bir müddet sonra ölünce, Osmanlilarla birlikte Anadolu seferlerine istirak eden ve Bursa'da bulunan Manuel, bir yolunu bularak Bursa'dan kaçip Istanbul'a gelir ve babasinin yerine tahta oturur.
Âdet oldugu üzere, babasinin matem günlerini geçirdikten sonra Bâyezid'in kendisine ve sehre karsi takindigi tavri düsünmeye baslar. Bâyezid, yeni imparatordan (II. Manuel) vergi artirimi, Istanbul'da bir Müslüman mahallesinin kurulması ve bir cami insasi ile bir kadi tayin etmesini ister. Bizans tarihçisi Dukas bu konuyu su ifadelerle dile getirir: "Bâyezid, Imparator Manuel'e elçiler göndererek, Istanbul içerisinde Türklerin "kadi" tabir ettikleri bir hâkimin devamli olarak bulunmasini arzu ettigini bildirdi. Bu kadi, Istanbul'da ticaretle istigal eden veya o maksatla oraya gidecek olan Müslümanlar arasinda meydana çikacak olan muamelat ve ihtilaflari muhakeme ve hallu fasl edecekti. Bâyezid, Müslümanlarin gâvur mahkemesinde muhakeme olunmalarinin caiz olmadigini, müslümani, kendi hâkiminin muhakeme etmesi icab ettigini, iftiralar ve haksizliklari, daha birçok seylerle beraber bildirmis, nihayet sunu da ilave etmisti: "Sana emr ettiklerimi yapmak ve taleplerimi yerine getirmek istemezsen, kapilari kapa ve sehrin içinde hükümdarligini yap. Hariçte bulunan her yer ve her sey kâmilen benim olacaktir." Yildirim'in bu talebi redd edilince, Istanbul'u teslim almak için uzaktan muhasaraya basladi. 1391 senesinde baslayan bu tazyik sonucunda Bâyezid, Istanbul surlarina kadar olan bütün Bizans köylerini muhasaraya basladi. Bu kusatma sonunda Manuel, Istanbul'da birkaç yüz ev ile cami ve mahkemesi olan bir Müslüman mahallesinin kurulmasini ve Haliç'in kuzey tarafinda bir Türk garnizonunun bulunmasini kabul etti. Ayrica her sene Osmanlilara vermekte oldugu vergiyi de artirdi.
TARAKLI ve GÖYNÜK'TEN "ÇEKİRDEK AİLE" NAKLİ
23 Eylül 1396'da Haçlı Orduları ile Osmanlı Ordusu'nun karşılaşması ile başlayan Nigbolu Zaferi'nden önce Istanbul'un Yildirim tarafindan kusatma altina alindigini, fakat zaferle sonuçlanacak olan Nigbolu Savaşı sebebiyle muhasaranin kaldirildigi yazılı tarih kaynaklarında yerini almıştır. Nigbolu'da elde edilen parlak zaferden sonra daha önce düsmanin eline geçmis olan kaleler geri alindigi gibi Osmanli himayesinde bulunan Vidin Bulgar kralligina da son verilmisti.
Yildirim Bâyezid, Haçli ittifakinin tesvikçisi durumundaki Imparator Manuel'e elçi göndererek Istanbul'un teslimini istemisti. Manuel bu istege cevap bile vermedi. Bunun üzerine sehrin dis dünya ile irtibati kesilerek kusatma daraltildi. O dönemlerde kale surlarini yikacak büyüklükte toplar bulunmadigindan sehir halkinin açlik sikintisi ile teslim olacagi düsünülüyordu. Gerçekten de halk, bu yüzden sehri teslim etmeye meyilli idi. Zira Istanbul halki, Manuel ve Silivri Beyi Ioannis taraftan olmak üzere ikiye bölünmüstü. Henüz deniz kuvvetleri fazla güçlü olmayan Osmanlilar, denizden bir sey yapamadiklari gibi, gelecek olan yardima da mani olamayacaklardi. Bununla beraber, Bizans'in Karadeniz ile olan baglantisini kesmek için Bogaziçi'nde müstahkem bir kale, yani Anadolu Hisan (Güzelce Hisar) insa ettirilip Istanbul'un muhasarasi siddetlendirildi. Tam bu esnada bas gösteren Timur tehlikesi üzerine Yildirim Bâyezid, muhasarayi kaldirmak zorunda kaldi. Bu arada Bizans, Yildirim'in sartlarim da kabul ediyordu. Buna göre: 1- Her sene Osmanli hazinesine verilmekte olan haracin arttirilmasi. 2- Istanbul'da bir Türk Mahallesi kurularak bir cami yapilmasi. 3- Istanbul'daki Müslümanlarla Rumlar arasindaki anlasmazliklari Islâm hukuku çerçevesinde karara baglamak üzere bir kadi tayin edilmesi. 4- Silivri de dâhil olmak üzere Silivri'ye kadar olan yerlerin Osmanlilara terki.
Bizans Imparatoru Manuel, Yıldırım Beyazıd ile karşılıklı imzaladığı bu antlasmaya riayet ederek Istanbul'da Sirkeci'de Türkler için yedi yüz hane ile bir mescid tedarik etmisti. Padisah da Istanbul'da ikamet etmek üzere Tarakli Yenicesi (bugünkü Taraklı)ile Göynük ve Karadeniz sahili taraflarindan buraya göçmen naklettirerek iskân etmisti.( ) Ayrica kadi (hâkim, yargıç) ve imam da tayin etmisti.
Bundan 54 yıl sonra İstanbul'un Fatih Sultan Mehmet tarfından Fethi ardından şehre giren Osmanlılar, şehri çok harap bir vaziyette buldu. İki asır önce Haçlı seferleri sırasında şehri işgal edip elli sene kalan Latinlerin yaptığı tahribattan sonra şehir belini henüz doğrultamamıştı. Bizans'ın dillere destan hazineleri bile Avrupa'ya kaçırılmıştı. Sarayburnu mevkiindeki sarayları bile yıkıldığı için, imparatorlar, Ayvansaray'da harabeleri bugün Tekfur Sarayı diye bilinen yazlık sarayda otururdu. Şehrin en büyük mabedi Ayasofya bile yıkılmaktan fetihten az önce Sultan Fatih tarafından İmparatora gönderilen Osmanlı mimarının gayretleriyle kurtulmuştu. Mimar şehrin bir gün mutlaka fethedileceğine inandığı için, fetihten sonra cami yapılması mukadder olan Ayasofya'nın müstakbel minarelerinin temellerini bile hazırlamıştı. Edirne'ye dönüşünde bütün bunları padişaha rapor etmeyi de unutmamıştı. Şehir fethedildiğinde nüfusu elli binden fazla değildi. Veba salgınları, Haçlı kıyımı ve yangınlar sebebiyle nüfus azalmıştı. Sultan Fatih, derhal şehre Anadolu ve Rumeli'den muhacirler getirtip yerleştirdi. Metruk ev ve dükkânları kendilerine verdi. Anadolu'dan ilk gelenler arasında Bursalılar Eyüp Sultan'a, Trabzonlular sonradan Bayezid Camii'nin yapıldığı yerin civarına, Çarşambalılar Fatih-Çarşambasına, Tireliler Vefa'ya, Kastamonulular Kazancı mahallesine, Gelibolulular Tersane'ye, Sinop ve Samsunlular Tophâne'ye, Eğirdirliler Eğrikapı'ya, İzmirliler Büyük Galata'ya, Konya, Aksaray ve Karamanlılar Aksaray ve Fatih'e, Niğde-Ortaköylüler Ortaköy'e Üsküplüler Cibâli, Yenişehirliler ise Yenikapı'ya yerleştirilmiş; diğerleri de Üsküdar'a yerleşmeyi tercih etmişlerdi. Zaten burası uzun zamandan beri Osmanlıların elindeydi. Ahalisi de Türkmen idi.
Bu arada Sultan Fatih, İstanbul'da ticaret ve zenaat hayatının da gelişmesi için bu işlerden iyi anlayan Moralı Rumları Fener'e, Ermenileri Langa, Kumkapı ve Hasköy'e, Yahudileri ise Tekfur Sarayı ile Çıfıt Kapısı civarına iskân ettirdi. Çıfıt, Yahudi'den bozma bir kelimedir. Trabzonlu Rumlar Galata'ya oturdu. Padişah, civardaki münbit araziye şehrin iaşesini sağlamak maksadıyla çiftçiler yerleştirmeyi de ihmal etmedi. Bizanslılar, kendileriyle aynı mezhepte olmayan Ermenilere alerji duyar; bunlara Doğu Anadolu'dan beriye adım attırmazdı. Türkler sayesinde Ermeniler Anadolu'ya yayılmış; şehirlerde mahir oldukları sanatları icraya başlamıştı. Sultan Fatih, İstanbul'da Ermeni Patrikliği kurup; yeni fethedilen Kırım'dan 40 bin kadar sanatkâr Ermeni'yi ailesiyle Gedikpaşa civarına iskân etti. Yavuz Sultan Selim de Doğu'dan bir o kadar Ermeni getirtip Samatya'ya yerleştirdi.
Böylece Osmanlılar, yeni baştan imar ve iskân ederek şehre mührünü vurmuş oluyordu. Bu padişah devrinin sonlarında yapılan sayımdan anlaşıldığına göre İstanbul'un nüfusu, Üsküdar, Galata ve Boğaziçi ile beraber 100.000‘e yaklaşmıştı. Sultan II. Bayezid zamanında da 400 bini buldu. Böylece Herat, Kahire ve Tebriz'i de geride bırakarak, 17. asra kadar dünyanın en büyük şehri hâline geldi. Bu arada Müslüman nisbeti de gayrımüslimleri geçerek % 60'a vardı. Nüfusun % 75'i Suriçi; % 15'i Galata ve Eyüp'te, gerisi de Üsküdar ve Boğaziçi'ndeydi.( )
ALINTI KAYNAĞI:Sakarya YENİHABER Gazetesi-01 Kasım 2009
#