Allah Dostluğuna Layık Karakter Örneği
İlk perdenin hemen ardından kıssanın ikinci perdesi açılıyor ve açılan bu yeni sahnede Allah'a itaat ve teslimiyetin en güzel örneği, çok canlı ve etkili bir anlatımla gözler önüne seriliyor. İbrahim(as)'in zulüm ateşinden kurtuluşu, onun putçular içinde kalışının da sonu olmuştu. O ana kadar hayatının önemli bir merhalesini geride bırakan İbrahim(as), artık ana yurdundan ve putçu kavminden ayrılıp başka bir yere gitmeye, hayatında yeni bir sayfa açmaya karar vermişti. (Krş. Ankebut 29/ 26) Bununla birlikte o, ayrılırken kavmini bir kere daha uyardı. Putlara tapmanın, onları ateşe sürükleyeceğini dile getirerek (Ankebût 29/ 25) uyarısında ilk kez ateşe yer verdi. Kavmi ise sapıklığıyla, inkârıyla ve manevî cehaletiyle baş başa kalmayı tercih etti. Hz. İbrahim, eşi Sâre ve yeğeni Lût'la birlikte ana yurdundan ayrıldı. Ülkeler gezdi, Suriye ve Filistin'i dolaştı. Sonunda Şam'a ulaştı. (Mukatil b. Süleyman, Tefsiru Mukâtil, III, 103; Kurtubi, el-Câmi li ahkâmil Kur’an, XV, 97) Artık o, anayurdundan ve yakınlarından uzak düşmüş, tek başına yaşayan kimsesiz bir muhacirdi. Yaşı da bir hayli ilerlemişti. İşte İbrahim(as), bu yaşlılık ve yalnızlık halinde bütün benliğiyle Rabbine yönelip O'ndan kendisine doğruluk ve dürüstlük timsali olacak hayırlı bir oğul bahşetmesini dilemişti. Allah da bu salih ve sadık kulunun duasını kabul edip onu uslu ve güzel huylu bir oğulla müjdelemişti. Bu müjdelenen çocuk, aksini iddia edenler olsa da büyük ihtimalle İsmail'di. Onun doğumundan İbrahim büyük bir mutluluk duymuştu. Gün geldi, doğan oğul büyüdü, dillendi. Babasıyla birlikte etrafı gezecek, iş güç tutacak, babasının duygu ve davranışlarını anlayıp onunla paylaşacak çağa erişti. Fakat İbrahim(as), bu biricik oğlunu daha bağrına basıp doyasıya sevemeden ve yalnızlığını tam olarak gideremeden rüyasında onu boğazladığını gördü. Bu rüyayı, oğlunu kurban etmesi için Rabbinden emir mahiyetinde gelen bir işaret olarak algıladı. Emri yerine getirmek için bu işareti yeterli saydı. Bir süre oğlunu izledi. Sonunda emri infaza karar verdi. Bu işin ağır ve acı baskısını, ilahî emre sadakatle uyarak ve samimiyetle teslim olarak aşmak istedi. Gerçekten de ondan yapması istenen iş, çok zor ve ağır bir işti. Zira Hz. İbrahim'den, oğlunun hayatına son verecek bir işi, bizzat kendi eliyle yapması isteniyordu. Hz. İbrahim, sonunda bu durumu oğluna bildirip açıkladı; onun görüşünü almak ve ne düşündüğünü öğrenmek istedi. İstenen candı. Buna rağmen o uslu ve güzel huylu çocuk, üzülüp ürpermedi. Babasına olan sevgi ve terbiyesini eksiltmedi. Tam tersine “sana emredilen neyse onu yap” diyerek güzel bir terbiye ve muazzam bir teslimiyetle ilahî emre uyup rıza gösterdi.
Artık görüşme ve konuşma faslı bitmiş, sıra cihan tarihinin o emsalsiz tablosunu gerçekleştirecek olan tatbikata gelmişti. Her şey tamamlanmış, baba-oğul Allah'ın emrine teslim olmuş, İbrahim(as), oğlunu yüzüstü yere yatırmış, boğazladı boğazlayacaktı. Geriye sadece kurbanlık çocuğun kanının akıtılması ve canının alınması kalmıştı ki tam bu esnada gelen ilahî nida, İbrahim(as)'e gördüğü rüyanın gereğini yerine getirdiğini ve imtihanı kazandığını bildirdi. İmtihanı baba-oğul birlikte kazanmışlardı. Allah'a tereddütsüz biçimde inanıp emrine samimiyet ve sadakatle teslim olmaları, onları bu imtihanda başarılı kılmıştı. Allah'ın, bütün kullarından istediği de buydu. Zira İslam, Allah'a böylesi bir teslimiyetin adıydı. Bu yüzden Hz. İbrahim'le oğlunun Allah'a gösterdikleri teslimiyet, Kur’an'da “İslam” lafzıyla isimlendirildi. (Sâffât 37/ 103) Ayrıca bu olay, insanın dünyevî çıkarları ve haksız arzuları için, sahih inanç ve salih amellerinde bir sapmaya gitmemesi gerektiği mesajını da vermekteydi. Çünkü kurbandan maksat, sadece kan akıtmak değildi, bilakis insanın en çok değer verdiği şeyleri, Allah yolunda feda edebilmesiydi. Bunun için Hz. İbrahim'in, oğlunu Allah yolunda feda edişi, Kur’an'da Allah'a itaatin ve teslimiyetin en güzel ifadesi olarak değerlendirilmiş; Hz. İbrahim'le oğlu da bu teslimiyetin örnek şahsiyetleri olarak takdim edilmişlerdir.
Gösterdikleri bu teslimiyetle artık onların çilesi bitmiş, imtihanları da başarıyla sona ermişti. Şimdi sıra, bu imtihanın asıl amacını ve neticesini açıklamaya gelmişti. Aslında Allah, Hz. İbrahim'den oğlunu değil, evlat sevgisini kurban etmesini istemişti. Allah'ın bu isteği, İbrahim(as)'in ilahî emre tereddütsüz uymasıyla yerini bulmuş, böylece Allah'a teslimiyetin, sabır ve şükrün en güzel örneği ortaya konulmuştu. Şu halde Allah'a gerçekten inanmış bir insandan istenen, en çok sevdiği ve değer verdiği şeyleri, Allah için feda etmesiydi. Çünkü Kur’an'a göre, mal ve evlat gibi insan tarafından en çok sevilen ve değer verilen şeyler, onun için birer imtihandır. (Enfal 8/ 28 vb.) Zira insanın dünyevî değerlere karşı duyduğu meyil ve tutkusu, ailesi ve serveti için beslediği kayırma ve koruma duygusu, çoğu kez onu haddi aşmaya ve Allah'ın mesajında öngörülen ahlakî değerlere ihanet etmeye sevk edebilir. Bunun için insanın, kendini Allah'ın emrine uymaktan alıkoyacak bu tür aşırı tutkulardan kurtulması ve imtihanı başarıyla tamamlaması gerekir. Allah da bu imtihanı başarıyla tamamlayanları ödüllendirir. Nitekim o, tâbi tutulduğu imtihandan başarıyla ve yüzünün akıyla çıkan Hz. İbrahim'i ödüllendirmiş, oğluna fidye olarak büyük bir kurbanlık göndermiş, ayrıca onun, sonraki nesiller arasında övgüyle ve saygıyla anılmasını sağlamıştır. Çünkü Kurban kesmek, Hz. İbrahim'den sonra iman hakikatinin bir abidesi haline gelip İslami vecibeler arasında yer almıştır. Şu halde Kurban, asırlar önceki bir hadisenin tarihi anısından ziyade, bugün Hz. İbrahim ve oğlu İsmail gibi Allah'a aynı teslimiyeti gösterebilmenin bir ifadesidir.
Sonuç olarak Hz. İbrahim, zulüm düzeninde tevhid peygamberi olma görevini üstlenmiş, bu uğurda pek çok sıkıntı ve işkencelere katlanmış, büyük imtihanların hepsinden yüzünün akıyla ve başarıyla çıkmış bir tevhid önderidir. O, tevhid bayrağını burçlardan indirmeyen ve soyuna tevhid akidesini ebedî armağan olarak bırakan bir iradenin sembolüdür. Bu yüzden Hz. İbrahim, Kur’an lisanında İslam ümmetiyle bir baba-oğul bağlılığı içinde anılır. (Krş. Hacc 22/ 78) Allah'ın, böyle bir tevhid önderinden oğlunu kurban etmesini istemesi, esas büyük cihadın, kişinin benliğini her türlü çıkar kaygısından ve aşırı tutkulardan kurtarıp en değerli varlığını bile Allah yolunda feda etmeye hazır hale getirmesi olduğuna işaret eder. Nitekim İbrahim(as), Allah buyruğu karşısında evlat acısını; oğlu da can kaygısını aşarak her ikisi, en değerli varlıklarını bile Allah uğrunda feda etmeye hazır birer kul olduklarını ispatlamışlardır. Zira “evlat sevgisi” bütün insanlar gibi ileri yaşta çocuk sahibi olan Hz. İbrahim için de bir imtihandı. (Krş. Enfâl 8/ 28; Sâffât 37/ 106) Bu imtihanın asıl amacı ise insanı, en çok sevdiği ve değer verdiği şeyleri Allah yolunda feda edebilecek bir olgunluğa ulaştırmaktı. İşte Kur’an bu kıssayla, İbrahim(as) ve oğlunun şahsında Allah dostluğuna layık bir karakter örneği sunmaktadır. Öyleyse Allah'a dost olma sevdasını yüreğinde bir hasret gibi taşıyan her mümin, bu kıssayı ibretle okuyup o karakteri oluşturan özellikleri ve güzellikleri kendi benliğine nakşetmeye çalışmalıdır. Zira bu çetin mücadeleyi ve sınavı, kıssada okumak kolaydır. Zor olan, onun sınavını başarıyla verebilmektir. Kabul etmek gerekir ki ölüm her insan için zor bir geçittir. Ama onu kolaylaştıran, hayatın gerçek anlamını kavrayıp onu diri bir imanla doğru yaşamaktır. İşte İbrahim(as) hayatı diri bir imanla doğru yaşadığı için, ona kurulan tuzak, gölgelerin güneşi yakmaya kalkışına benziyordu. Hâlbuki İbrahim olmak, Allah buyruğuna kusursuz bir itaat ve sadakatle teslim olup ateşe yakacak bir şey bırakmamak demekti. Bu yüzden Hz. İbrahim'in, bütün çağların insanlarına örnek teşkil edecek nitelikteki İslami şahsiyetin ve verdiği tevhidî mücadelenin, Kur’an dilinden takibinde büyük faydalar vardır. Çünkü onun örnek şahsiyetini ve destansı tevhid mücadelesini Kur’an dilinden izleyen her mümin, Allah'a layık bir kul ve dost olmanın ne anlama geldiğini öğrenecek; zulüm ve cehalet ateşiyle savaşması gerektiğini anlayacak; hak dinin, küfrün merkezinde ne şekilde doğduğunu, tevhidin de şirk sistemi içinde nasıl çiçek açıp vazgeçilmez bir hayat ilkesi haline geldiğini görecektir.
#