İzafi
Arzdaki delikleri toplayıp doldurdum cebime; bir avuç ümit, bir avuç mutluluk sevdası. Sonra gözlerimi açtım, koca dünyanın hızlandırılmış yavaşlığına ayak uydurma kavgası içinde kaybettim hepsini; bir avuç toprak oldu şimdi gözlerim…
Hayat onarılmakla arınamaz; çizikleri ve kesikleri kapatabilmek bazen bir sonbahar rüzgârı narkozuyla olur; kullanılmış saç tellerinden bulaşan enfeksiyonların boşa girilmiş iddialardan farkı yoktur. Tek çalgısı barimbau olan bir orkestranın çaldığı yerde, ekonomik sistemlerin herhangi bir önemi yoktur. Ekolojik dengeye bile etki edemeyen intihar çağrışımların şairleri gece karanlıktan bile korkarlarken, rutubetli toprak altındaki karanlık odacıklarda mikroorganizmaların yemeği olan ölülerin duygularını nereden bilirler. Birisi şaire şöyle sesleniyor: -"Ölümü çok güzel anlatmışsın. Sen ne zaman öldün?" Mavi gökyüzüyle yetinemeyenlere kırmızı gözyaşını anlatamazsınız; yeşil banknotların, parlak eşyaların, dizilere kiralanan evlerin ve pahalı görünümlü giysilerin ilhamıyla aldıkları kalemlerinin mürekkepleri siyah yazar. Oysa yazmak; mürekkebin bittiğinde denizden, gökyüzünden, gözyaşından bir avuç alıp doldurabilmektir kalemine. Ölmek, kolaysa, ölebilinirse, tek parça halinde, yüzünde gülümsemeyle üç ay sonra unutulacağını bilerek reklâmsız gidebilmektir.