Lokman’dan: Sorumluluk Bilinci
Lokman öğütlerine devamla şöyle dedi: “Yavrum! Yaptığın iyi veya kötü bir iş, bir hardal tanesi küçüklüğünde bile olsa, o bir kayanın içinde veya göklerde yahut yerin derinliklerinde gizlenmiş bulunsa yine de Allah onu bulup getirir. Hiç şüphen olmasın ki Allah, akıl sır ermez bilgisiyle en gizli şeylere bile nüfuz eden ve her şeyden her yönüyle haberdar olandır.” (Lokman 31/16)
Burada; Lokman'ın altın öğütlerinden alıntılar yapılmaya devam edilir. Onun, oğluna Allah'ın en ince ve gizli işleri görüp bildiğini; her şeyden her yönüyle haberdar olduğunu hatırlatarak kulluk görevini sorumluluk bilinciyle yerine getirmesini öğütlediği haber verilir. İlahi bilginin, beşer aklını ve sınırını aşan tabiatına dikkat çekilir.
Lokman'ın oğluna yaptığı bu öğütte ifadesini bulan en önemli prensip, “insanın sorumluluğu”dur. Bunun için insan, dünyadaki yaşantısını, ahiret hayatını ve hesabını dikkate alarak sürdürmeli; ne zaman nerede ve ne türlü bir fiil icra ederse etsin her şeyin kaydedildiğini, bunun bir gün mutlaka kendisine takdim edilip hesabının sorulacağını unutmamalıdır. Zira Allah, insana bahşettiği varlığın ve hayatın hesabını sormak için onu yeniden diriltecektir. Bu yüzden değinilen gerçekleri insana daha iyi kavratmak amacıyla ayette, temsili bir anlatım metodu takip edilmiş, fiillerin mahiyeti ortaya konulmuş, alanlarına ve mekânlarına işaret edilmiştir. Yani, insan nerede olursa olsun ve orada hangi tür fiili işlerse işlesin Allah onu bir gün mutlaka insana takdim edecek, insan da yaptıklarının hesabını Allah'a verecektir.
Sorumluluk her şeyden önce doğal bir durumdur. İnsanın yükümlülüğü üzerine alma yeteneği ve kendi çabalarıyla görevini yerine getirme gücüdür. Çünkü insan, zorunlu olarak toplumda bir yer işgal etmekte ve bir fonksiyon görmektedir. Bu durumda insan bir ana-baba olarak çocuklarının maddi refahından ve manevi durumundan; eğitimci olarak gençliğin yetişmesinden; işçi olarak yaptığı işlerinin kalitesinden; hakim olarak adaletin dağıtılmasından; polis olarak halkın güvenliğinden; asker olarak da ülkenin korunmasından sorumludur. Hatta tek başımıza kaldığımız zaman bile hayatımızın ve sağlığımızın muhafazasından sorumlu olduğumuz gibi kalbimizin temizliğinden ve düşüncemizin doğruluğundan da sorumluyuz. Ayrıca her insanın evreni yaratan ve kendisinin hayatta kalması için sayısız nimetler bahşeden Allah’a karşı da “iman ve şükran sorumluluğu” vardır.
Sonuç olarak, yapılan iyilik veya işlenen kötülük bir değer ifade etmekte, insanın yaptığı her şey de mutlaka kayda geçirilmektedir. Bu konuda herhangi bir unutma veya yanılma söz konusu değildir. Çünkü Allah'ın ilmi her şeyi kuşatmış, kudreti de her varlığa nüfuz etmiştir. Bunun için fiil, ister göklerde ister arzın yedi kat dibinde işlensin; ister büyük ister küçük, ister açık ister kapalı olsun, onun kaydedilmesine hiçbir engel yoktur. İnsan da kendi yaptıklarından sorumludur. İnsandaki sorumluluk duygusunu pekiştiren en üstün değer ise Allah'a tam imandır. Öyleyse insan, şek unsurundan ve şirk şâibesinden arındırılmış hakiki bir imanla bu sorumluluk duygusunu canlı tutmalıdır. Çünkü böyle bir iman ve bilinçten kaynaklanan sorumluluk duygusu, insanî ve ahlâkî hayatın temelini oluşturacaktır.