İyi Niyetli Uyarıya Rağmen !!!
İlçemizde yayınlanan internet sitelerinden birinde bir haber (!) okudum. Haber (!) şu ;
İlçe esnaflarından biri satışını yaptığı “Gözleme” nin tanıtımını daha iyi yapmak için İngilizce karşılığını yazarak Taraklı’da bir ilki gerçekleştirmiş.
Öyle anlaşılıyor ki bu haber sadece “Bugün de habersiz kalmayalım” mantığı ile siteye konulmuş bir haber (!)
Söz konusu haberdeki esnafı eleştirmek haddim değil. Ürününü dilediği gibi tanıtma yolunu tercih eder. Ancak sözde haberde(!) bu uygulamanın diğer esnaflara da örnek olması gerektiği ifadelerini kabul etmemizde mümkün değil.
Öncelikle bir haberci neyin haber değeri taşıyıp neyin haber değeri taşımadığını iyi bilmesi gerekir. Habercinin haberi hazırlarken olaya bakış açısı da çok önemlidir. Sözde haberci(!) nin hazırladığı sözde haberde etik kurallar dediğimiz kurallardan biri “Toplum Değerleri” göz önünde bulundurulmamıştır.
Sözde haberci(!) nin yayına koyduğu bu sözde habere(!) tepki için yorumlar yazdıklarını belirten bazı okuyucular site yöneticisi tarafından yorumlara yer verilmediği iddiasında bulunuyorlar. Bu davranış tamamen site yönetiminin inisiyatifinde olan bir davranıştır. Yaşça benden büyük olan eğitim camiasından emekli bu haberci(!) dostuma e-mail göndererek son derece iyi niyet ve düzgün ifadelerle haber ile ilgili uyarıda bulundum. Belli ki anlatmak istediğimi dikkate almamış polemik yaptığımı düşünerek inat yaparcasına manevi değerlerimizi çiğnemiş ayaklar altına almıştır. Bir kez daha eshefle haberci (!) büyüğümü huzurlarınızda kınadığımı ifade ediyorum. Memleketini seven manevi değerlerimize sahip çıkan haberci bu şekilde davranmaz. Davranmamalı. Değerli Okuyucular;
Sözü daha fazla uzatmadan Medyabar İnternet gazetesinde Cem Hatunoğlu’nun kaleme aldığı köşe yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum. Lütfen Okuyun ve benim bu köşe yazıma yorumlarınızı yazın.
“”Kendisine Yabancılaşan Toplum”
"Casio" masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı."Puffy" yorganını kaldırdı.
"Hugo Boss" pijamalarını çıkarıp, "Adidas" terliklerini giydi. "WC" 'ye uğradıktan sonra banyoya geçti.
"Clear" şampuan ve "Protex" sabunuyla duşunu aldı.
"Colgate" ile dişlerini fırçaladı."BRAUN" ile saçlarını kuruttu.."Bill's" gömleğini ve "Pierre Cardin" takımını giydi.
"Lipton" çayını içti. "Sony" televizyonda medya özetlerini ve "flash" haberleri izledi.
"Citizen" kol saatine baktı.
Aile fertlerine "'BYE" deyip "Peogeot" omobiline bindi. "Blaupunkt" radyosunu açarak, "rock" müziği buldu. Ağzına bir "Polo" şeker attı.
Şehrin göbeğindeki "Mega Center"daki ofisine varınca, "Toshiba" bilgisayarını çalıştırdı. "Microsoft Excel'e" girdi.
"Ofisboy"dan "Nescafe"sini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için "Grissini "yedi.
Öglen "Wimpy's Fast Food" kafeteryaya gitti.
Ayaküstü, "Coca Cola" ve "hamburgeri " mideye indirdi.
"Camel" sigarasını yakıp "Star" gazetesini karıştırdı. Akşam üzeri iş çıkışı "Image Bar" a uğrayıp "JB" sini yudumladı, sonra köşedeki "Shopping Center"a uğradı. Eşinin sipariş ettiği "Ariel" deterjan, "Ace" çamaşır suyu, "Palmoliv" şampuan, "Gala" tuvalet kağıdı, "Sprite "gazoz ve "Johnson" kolonyayı alarak kasaya yanaştı. "Bonus" kartıyla ödemeyi yaptı.
Hafta sonu eşi Münevver'le "Galleria"ya giden Ahmet Bey, "Showroom"ları dolaşıp "Converse" ayakkabı, "Lee Cooper blue jean"satın aldı.
Akşam evde bir gazetenin verdiği "TV Guide"a göz atan Ahmet Bey, kanallar arasında "zaping" yaparak, "First Class" , "Top Secret" , "Paparazzi" gibi programlar izledi. Aynı anda "Outdoor" dergisini karıştırdı.
Uykusu gelen Ahmet Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken, kendini mutlu hissetti. Ne mutlu Türk'üm diyene!" diye gerindi ve uyudu.
"Hâlâ da uyuyor. Ne zaman uyanacağı da belli değil.
Evrensel doğrular olduğu savıyla her gün karşımıza çıkarılan "küreselleşme, dünya ile uyum sağlama ve bütünleşme" gibi kavramların günlük hayatımıza yansıyan bu en somut görüntüleri, aslında utanç verici bir gerçeği yüzümüze vuruyor. Yanlış anlaşılmasın, küreselleşme bir gerçek ve ben de bu gerçeğin varlığını inkâr ediyor değilim. Ama bizim için hiç de zorunlu olamayan bazı sonuçlarına itiraz etmeye de hakkım var sanırım.
Hiç unutmam, sekiz on yıl önce eşimle Çeşme Altınyunus otelini gezmeye gitmiştik. Otelin dış mekânında bir sokak vardı.
Barlar sokağı gibi bir şey. Duvardaki sokak tabelasında sokağın adı yazıyordu: "Sokaki". Ben bilmiyorum ama acaba koca Yunanistan'da Türkçe isim verilmiş bir meşhur otel mekânı var mıdır?
Yine televizyonları dinlerken, en başta iktidar milletvekilleri olmak üzere birçok siyasetçinin ağzından duyduklarınızı veya tartışma programlarında konuşmacıların kendilerinin haklılığını ispatlamak için kullandıkları ifadeleri aklıma getiriyorum.
"Bu konunun bir örneği dünyada varsa söylesinler", "Amerika veya Avrupa'da bunu böyle yapan bir tek ülke göstersinler", "Amerika'da bu iş böyle yapılıyor", "Fransız anayasası der ki…"
ve bunlar gibi inandırmak maksatlı olarak kullanılan daha nice örnekler… Artık öyle oldu ki, en itibarlı katılımcılardan oluşan tartışmalarda, konuşmacılardan birisi "başka ülkelerden örnekler bunlar işte" diye bazı belgeler sunduğunda oradaki herkes geri adım atıyor.
Hatta öyle ki, bu yazıyı yazarken bir taraftan da geçmişte kendi ağzımdan çıkan cümleler için şüpheye düşüyorum.
En çok kızdığım da, Fakültelerde verilen derslerde koca koca öğretim elemanlarının neredeyse bir tek Türk bilim adamını dahi referans vermemeleri. Kendisine referans vermekten uzaklaşmış, kendisine yabancılaşmış bir toplum. Pek bilinen bir sözde olduğu gibi "Amerika'yı yeniden keşfetmek gerekmez". Bu doğru, ancak bu kadar da özgüvenini yitirmiş, kendisine güvensiz bir toplum olunmaz ki…
Bir şeyi dünyada yalnızca siz yapabilirsiniz, ancak bu sizin yanlış ve fakat diğer herkesin doğru olduğunu göstermez.
Her ülkenin ve toplumun kendi gerçekleri vardır.
Önemli olan kendi gerçekleriniz için geliştirdiğiniz düşünce ve uygulamaların kendi şartlarınızı karşılaması ve kendi içinde bütünlük göstermesidir. Ben "Bizi" seviyorum. "Biz " olarak kalabildiğimiz, halen "Biz gibi" olabildiğimiz için bu ülkede yaşamayı seçiyorum.
Kanımca bu bilinci korumamızı sağlayabilecek tek vasıta ise özgün ve başarılı bir "Milli Eğitim"dir.
Hani son zamanlarda başında taşıdığı "Milli"sıfatı, başka ülkelerde yok diye itiraz edilen "Milli Eğitim".
Bitirirken, akılda kalıcı olması için ben de aynı hatayı bilinçli olarak tekrarlayayım: Küreselleşmenin tüm gücüne ve etkisine rağmen "bu yabancılaşmayı bizim kadar abartan "dünyada başka bir ülke de yok".
Başkasına hayran olmayı ve saygı duymayı bırakıp, kendimize hayran olmayı ve saygı duymayı seçsek, bence zannettiğimizin aksine dünyanın da bize daha fazla saygı duyacağına eminim.