Vicdanın Tüketimi
Güçlü olmak için enerji üreten ve tüketen devletler, güçlerini kuruttukları insanların farkına varmadıktan sonra, hayvani tüketim azmanlığının sonunun nereye varacağını düşünmeleri pek de mümkün görünmüyor.
İnsan, “vicdan” sahibi olmasıyla, bir imkanı taşıma özelliğini her zaman saklı tutacaktır bünyesinde. Varlığını duyuran içten bir ses, “azabı” da “huzuru” da diri tuttukça vücudunda; insan, “vicdan” sahibi olmaya devam edecektir.
Kime karşı?
Vicdanını tüketmiş kendisine…
İnsanların, hayranlık ve coşkunluğunun (vecd), “nelerin karşısında”, “nasıl bir nitelikte” bulunduğuna bakarsak, vicdanın mevcudiyeti üzerinde daha açık konuşabiliriz.
Sız(ı)layan vicdanın sesini dinleyerek…
Varlığı, sadece hayvani yapı olarak algılamasına izin verilen modern insan, "benlik" üzerine düşünmekten uzaklaştıkça, hayvani yönüne sarılmakta buluyor çareyi.
Hayatla kurulmuş tek felsefi bağ, haz olarak tanımlanıyor. Hayat, beden üzerinden kurgulanarak, kapitalizmin oluşturduğu sektörlerle pratiğe dökülüp, ahtapot firmaların eşliğiyle halkın ihtiyaçlarını(!) karşılamak adına, güya ideal bir dünya düşüncesi yaşatılıyor.
Bu sebepten ölüm, modern hayatın ötesinde tutuluyor; şehirlerin dışına çıkartılıyor mezarlıklar. Erotizm ise, ölüm fikrinin, karşı propagandası gibi gösterime sunularak, yeme-içmeden sonra hayatla kurulacak asli bağın tek tutanağı imiş gibi kitlelere aşılanıyor.
Edebiyat ve sinemanın yansıttığı şey, bunalım ve kör arayış; askeri yapılarda amansız bir savaş; eğitim düzleştirici ve düzeltici kafa biçimi ve hepsinin üzerinde, kendini alışverişle var kılan tüketici insan perspektifi.
İnsanların, kapitalist ekonomik sistemce, “tüketim toplumu” şeklinde isimlendirilmesine ses çıkartamamaları; yine insanların kendilerine bu ismi uygun görmeleriyle sonuçlanmışsa eğer, vicdan-sız-laş-ma sürecine girildiğinin söylenmesi yanlış olmayacaktır.
-"Fakat modern hayat bizi öldürmüyor, biz hâlâ yaşayabiliyoruz," diyenler yanılmıyorlar.
Çünkü büyük balığın küçük balığı yediği, veya serbest piyasa kurallarında, aslanın zincire vurulup, farenin ise salık verildiği hakim ekonomik prensiplerde, aslan öldürülmez. Aksine zincirleri boyunca beslenir. Aslan yaşatılacaktır efendiler tarafından, zira onu tüketemeyecek duruma getirmek (öldürmek), oyunun kurallarının dışındadır.
Ölmeyen ve fakat vicdanı öldürülen insanlar ancak, çarkın dönmesini sağlayabilirler. Tükettikçe tükenen, itaat ettiği emirlerin farkına varamayan kof yığınların vicdanıdır kölelik…
Gazeteler, televizyonlar, okullar, bankalar, reklamlar, kışlalar, şirketler, sinemalar, parlamentolar, heykeller, liberaller, ideolojiler… insanın yitirdiği şeyin gömülmesine hizmet eden, mezar kazıcılarıdır.
Doğan her bir çocuğun, gömülmesi gereken bir vicdanı vardır onlar için, toprağın derinliklerine saplanmış demirin ucunda ezilecek, şiddetli sevginin ve neşenin çocukları…
Şiirler, tükenmeyen vicdanlarda, vecd ile dolup dinlenebilir ancak:
Aşk u şevk ehli vecd ü hâl ister
Ne kemâl ister ü ne mâl ister
Ahî
Şairlerin vadilerde sarhoşça dolaşması da tepkiden öteye geçemez. Ya öyleyse, vicdanını tüketmiş insanlara, kaybettikleri şeyi ne kazandırabilir?
Vahiy.
İnsanlık; köklü, radikal, temel, öz bir zihniyet değişimi gerçekleştiremezse eğer, insan tekleri bu işkenceli bunalımı çok şiddetli bir şekilde yaşamaya devam edecektir.
Vahiy ile sağlıklı (kitap-nebi merkezli) kurulmuş, zihinsel ve vicdani bir irtibat ancak, insan-rabb-tabiat arasındaki ilişkiyi sağlam bir yapıda yoğurarak, kaybedilmiş olanı yeniden bulmanın anahtarını, insanlık varoldukça sunmaya devam edecektir. Yeter ki kaybedilen şeyin farkında olunsun, yeter ki bu amansız oyunu bozmaya niyetli olsun insanlık.