Kendini Pazarlayan, Bir Fahişe: Marka

İnsan, markaların dünyasında, tekrar tekrar harcanan bir çay markası kadar ancak değer görür.
Mustafa Özbilge Mustafa Özbilge
Yayın: Güncelleme:

Bilimin ilkel dediği; fakat çağa bakarsak, ilkelliği son derece tartışmalı toplumların, tapındıkları nesnelere verilen isimdir totem. Ağaca, hayvana, taşa, kutsal sayılan her nesneye tapınma inancı, yani totemizm.

Ömer bin Hattab, cahiliye devrinde, önce tapınıp, sonra afiyetle yedikleri helvaları, İslam’dan sonra hatırlayınca, kendi kendisine gülerken; bugün giydiği donuna kadar her nesneye tapınan çağın insanının totem zenginliğini görseydi eğer, gazap kırbacını, öncelikle Müslümanların sırtına şaklatırdı peş peşe.

Evet, marka putu…

Kökeninde: biriktirmenin, kapitalizmin, dünyeviliğin, Karunluğun kazındığı çokluk kuruntusu, tekasür.

Meryem oğlu İsa’nın ikonalarının pazarlanmasının kâr getirmediği bir dönemde, Yahudi bezirganları, yeni bir meşguliyet peydahlamışlar cin fikirlerinden. Haz ve iştahın ateşinde, sönmek bilmez bir tutkuyla yanan farklı bir zenginlik ikonu.

Marka putu…

Bir nesneyi, benzerlerinden ayırmak, tanıtmak, kime ait olduğunu belirtmek için nesnenin üzerine konan saf bir işaret midir marka?

Yoksa ticarette, bir malı güvence altına alan, tescilli bir tanıtım işareti midir marka?

Güvence, güvenmek, îtibar, îtimat… yani kredimizin olması, say-gı-mızın ve saygınlığımızın…

Bir mal, kendini nasıl saygın bir mertebeye ulaştırır? Tabii ki tescillenerek, müseccel olarak…

Fakat bu öyle bir tescil olmalı ki: kanunların çizdiği “alâmet-i fârika nizamnâmesi”nden ziyade; kitlelerin bilinçaltında, ayırıcı emârelerini, işaretlerini belirgin kılmalıdır.

Dikkat çekmeli, öne çıkmalı, her yerde görünmeli…

Gündeme gelmek yetmez; gündemi yaratmalı.

Ve ağır ağır yürürken dahi, uzaktan fark edilmeli bir “logo” olarak, önünde hürmetle eğilmeli.

Eski Mısır, Hitit ve Mezopotamya çömleklerindeki hiyerogliflerden değil; eski Çin kâselerindeki tasvirlerden değil; fabrikada, atölyede, el emeği-göz nuru üretilen ürünlerden değil; müşterinin zihnini ve gözlerini çeşitli imgeleriyle, imajlarla işgal ederek, kendini pazarlayan bir fahişeden söz ediyoruz.

Fahiş ve ucuz fiyatlarla kendini sunan vesikalı-tescilli bir fahişe…

O ki, müşterinin çıkarını(!) korumak. O ki, müşteriyi tatmin etmek. O ki, insanı tutku zinciriyle bağlamak için; insanı, insana sermaye kılandır.

Kişisel gelişim kitaplarının aptallıkları kime hizmet eder?

El-cevap: satılmış insan ruhuna değil; ruhu piyasaya çıkaran efendilere hizmet eder. İnsan yine köledir. Ve Firavun’un köleleri daha izzetlidir. Ruhu, şeytana satılmış her insan, markaların: “büyüme-hız-maliyet” üçgeninin ortasında kendi mezarını, benini kazmaktadır çileyle.

Markalar, sürekli başarıyı koştururken, ruhu harcanmış birey de; tükettiği ürünlerin tüketicisi sıfatıyla, kendi türleri arasında statü kazanacak, yarı-tanrı olacaktır. Zira zamanın çocuklarının, yani çağa müdahil olamayanların, yeni bir tanrısı vardır artık: Marka.

Sadece bir form, bir şekil değildir o. Şekillendiren, şekilden şekle sokan, mutasyona uğratan ur-anyum parçacıklarıdır markalar.

İnsan, markaların dünyasında, tekrar tekrar harcanan bir çay markası kadar ancak değer görür.

İnsanlar arasında hiçbir gerçekliği olmayan sıfatları görünür kılıp, sunî sıfatlar ve sınıflar türeten marka, modern meddahlığın çağdaş yönetmenliğini üstlenerek; insana, figüranlığın en zelil rolünü faşizan reklamcılığın taşeronluğunda biçmektedir.

İnsanın düşürüldüğü bu zillete, marka düşkünlüğü diyoruz biz.

Köylülerimizin, koyunlarının sırtına, başkalarınınkiyle karışmaması için vurduğu boyanın belirginliği ile sahiplik arasında nasıl bir ilişki var ise; marka ile insan arasında da benzer bir ilişki biçimi kurulmuştur.

İnsan, onu unutsa da; markanın, onu unutmayacağı bir ilişki. Boyundan bağlanmış bir bağ.

Şahsiyeti ve keyfiyeti perdeleyen kafir bir kılıftır marka. Küfrünü, kalite putunun parlaklığında gizlemektedir. Müşkül olan da bunu, sûret-i haktan görünerek yapmasıdır.

İnsanlar arası soğuk duvarlar örülür markalarla. Tesanütün (dayanışma), muavenetin (yardımlaşma), ittihadın (birliğin) yok edilmesini gaye edinmiş ayrı ayrı duvarlar.

Ve böylelikle, arka mahallenin çocukları, adalet! diyerek nefretle centerlara saldırırlar, mankenlerin başlarından kepler düşürülür bir bir.

Ölümlü bir varlık olması; onu, mülkün mâliki olma sıfatından beri kıldığı için, Rabbe karşı bu kıskançlığını, bir şeylere marka vurarak, güya Süleyman’ın mührünü basarak, kendini ispata kalkışıyor zavallı.

Şeytan, bir marka kadar yakın!   

Geceleri, bostanımıza bir domuz musallat olmuştu. Domuz olduğu, bütün izlerden belliydi. Birtakım işaretlerden, alâmetlerden çok iyi anlaşılabiliyordu. Çünkü daha önce de birçok hayvan, mahsulleri yiyip, sonra da bahçeyi terk etmişken; yine de hiçbiri, bu çapta bir zararı ardında bırakıp gitmemişti. Fidanları, dalgıçlarıyla âdeta biçmiş; mısırları silindir gibi çiğnemiş, kenardaki gübreyi bile hallaç pamuğu gibi etrafa serpmişti.

Bahçe, domuzun tabii ki umurunda değildi, bunu biliyorduk; fakat hayvanların arasında, talan etmekte bir numara olmasına rağmen, yaptıklarıyla kendini aşmaya neden bu kadar adanmıştı bu mahluk? Bunu bir türlü anlayamıyorduk.

Bahçe dediğimiz şey, markaların pazarıdır. Bir markanın, lider de olsa, kendi kendini aşmaya çalışması, kendi kendine meydan okuması ve yarışması, hayati bir şarta bağlıdır. Sömürü, süreklilik istemektedir zannınca. Her zaman başa oynaması, daha çok devşirilecek kitleye hakim olması için; kendini, kendine kanıtlaması, unutturmaması...

Çünkü “En” olmak, “Tek” olmak için şartlanmış “domuzlar, kutsal kitaplarla beslenmez.”

 

#

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.
Yorum Ekle

Yorumlar

Faruk Serkan
15.03.2010 / 02:36:41
İktisatçı Thorstein Veblen'e göre -de-: Snop(züppe, kibirli) diye nitelenen kimseler, kendilerinden üstün kabul ettikleri kimselerin kullandıkları malları satın alarak sınıf atlamak isterler. Böylece fiyatı yükselen mal -talep kanununa ters olsa da- daha çok alıcı bulur. "Gösterişe yönelik talep" denir buna. Kibir, gösteriş, sınıf... bunlar sınırı aşan kavramlar olsa da; züppeler, "kendini pazarlayan bir fahişe"ye adanmışlar Mustafa! Sen de ‘marka’yı bu yüzden taşlamışsın galiba. Recmetmişsin adeta!
Faruk Serkan(2)
15.03.2010 / 02:49:22
Ben de taşlayım dedim :)

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.