Peygamberi Sevmek
Türk-İslam Ülküsü davasını ve Türk milliyetçiliğini;
"Ben, İslâm iman ve ahlâkına göre yaşamayı en büyük saadet bilen,
Büyük Türk milletini iki cihanda aziz ve mesut görmek isteyen ve böylece İslâm'ı gaye edinen Türk milliyetçiliği şuuruna sahibim.
İnanıyorum ki, hem Türk, hem Müslüman olmak, hem de muasır dünyaya öncülük etmek mümkündür. Ecdadımız bütün tarihleri boyunca bunu denediler ve başarılı oldular.
O halde bizler niye bu tarihi misyonumuzu yerine getirmeyelim'' sözleriyle özetleyen Seyit Ahmet Arvasi Hoca peygamber soyundandır.
Köken olarak Arap'tır. Böyle bir büyük şahsiyetinin Türk milliyetçisi olmasını ve kendini Türk-İslam Ülküsüne adamasını sağlayan Müslüman Türk tarihinin yani ecdadın kendine bıraktığı izlerden kaynaklanmaktadır.
Dünyada adaletin timsali olan İslam bayraktarlığı görevini hakkıyla yürütmüş, peygamberin hadislerine mazhar olmuş bu millete duyduğu sevgiden kaynaklanmaktadır.
Malumunuz Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri bugün başlıyor.
Amaç elbette ki Peygamber sevgisini öncelikle yeni nesillere aşılamak…
Peki neden? Cevabını merhum Arvasi'nin ölümsüz eseri Türk-İslam Ülküsü kitabından aktaralım.
"Psikologlar, sevmeyi ‘yakınlık duygusu' olarak tarif ederler.
Gerçekten de insanlar, maddî ve manevî münasebetler ve temaslar kurabildikleri varlıklara sevgi ve ilgi duyarlar. Bunun tabi bir neticesi olarak insanlar, daima sevdiklerine yakın ve onlarla beraber olmak isterler. Sevenler, birbirlerinden ayrı yaşamak istemezler. Bu gerçeği, yüce ve şanlı Peygamberimiz (O'na selâm olsun) "Kişi sevdiği ile beraberdir" hikmeti ile formüle etmişlerdir. Bu, dünyada da böyledir. Ötede de böyle olacaktır.
Türk-İslâm kültür ve medeniyetinde Peygamber sevgisine çok büyük önem verilirdi ve verilmelidir. Bunun için çocuklarımıza, en küçük yaştan itibaren, her fırsatta, bu yüce sevgiyi vermeliyiz. Onlara, bunu kazandırmak için, O'nun şanlı hayat hikâyesini, ulvî yaşayışını, mucize ve menkıbelerini, çocuk dil ve idrakine yaklaşarak tatlı ve sürükleyici bir üslûp ile sunmalıyız.
Onların, saf ve temiz gönüllerinde ‘Resuller Resulüne' hayranlık gencecik yüreklerinden ulvî bir heyecan uyandırmalıyız. O'nun ‘güzel adı'nı işittikleri an, ürpererek ‘selâm ve salât' ile coşmalarını temin etmeliyiz.
Şüphe ve tereddüdün kaynağı sevgisizlik, aşksızlıktır. Aksine, imanın ve İhlasın kaynağı sevgi ve aşktır. Sevmediğimiz insanların sözlerini, davranışlarını, düşüncelerini şüphe ile karşılarız. Oysa sevdiklerimize karşı kafamızı, gönlümüzü ve kapımızı ne kadar rahat ve kolay açarız. İnsanlar arasındaki sevgi bağını koparırsanız, aralarına şüphe, tereddüt, hatta düşmanlık tohumları ekmiş olursunuz.
Bunun gibi, Peygamber sevgisi azaldığı veya yıkıldığı zaman, cemiyette din duyguları zayıflar, imanın yerini şüphe, kardeşliğin yerini kin ve düşmanlık alır. Bu sebepten olacak, yüce Peygamberimiz "beni, kendinizden daha fazla sevmedikçe tam ve kâmil manada iman etmiş olamazsınız" diye buyurmuşlardır.
Sevgi sadece, yaşayanları birbirine bağlamaz, onun geçmişe uzanan kökleri, geleceğe dal budak salan kolları vardır. Aynı sevgide toplanan insanlar, birbirlerini de sevmiş olurlar.
Yüce Sahabe Kadrosu, Peygamber sevgisinde o derece fâni olmuşlardı ki, tek bir gönül haline gelmişlerdi.
Sahabe her şeyden önce "gönüldaş" olmuştu. Bu aşk ve sevgi ile kaynaşmışlardı, dünya ve ahiret kardeşi olmuşlardı. Bu sevgi ile güçlenmiş, kenetlenmiş, bütün sahte mabutları kırmış, eşi ve benzeri bulunmayan bir tek Allah'ın huzurunda omuz omuza durmuşlardı.
Oysa bu sevgide buluşmazdan önce halleri yamandı.
Bu sebepten yüce ve şanlı Peygamberimiz: "Beni seven Allah'ı da sever" diye buyurmuşlardır.
Kişi, sevdiğinin sevdiğini de sever. Büyük kurtarıcımız, her şeyden önce Allah'ı sever ve O'nun sevgisinde en büyük mutluluğu bulurdu.
Biz, Allah'ı tanımayı ve sevmeyi de ondan öğrendik.
O'nun sevgisi olmasa idi, bizler Allah'a giden yolu nasıl bulacaktık?
Peygamberimiz. Allah ile insan arasında muhteşem bir ‘sevgi bağı' olmuştur, O hem Allah'ın, hem de insanların ortak sevgilisidir;
O hem "habibullah" hem de "Resulullah"tır.
Bizim imanımıza göre, Peygamber sevgisini kaybeden kişi, Allah'a olan sevgisini de, inananlara olan sevgisini de, Peygamber dostları olan sahabeye olan sevgisini de kaybeder. Bu sebepten Ehl-i Sünnet büyükleri, Peygamber sevgisini, talim ve terbiyelerine esas olarak almışlardır.
Bugün, İslâm dünyasında karşılaştığımız buhranda ve dağınıklıkta, bu sevgiden mahrum kalmanın payı pek büyüktür. Bu sevgiye doymamış aç gönüller, kendilerini ‘sahte kurtarıcıların' kin ve öfkesinde kaybetmiş bulunuyorlar."
#