1960-70'li Yıllar
Geçmiş 40 ve 50 yıldan bahsetmek amacım, geçen yılların teknoloji olarak bize kazanımlarını inkâr etmek değil, hayatı kolaylaştıran, yaşama yenilik ve refah getirdiğini, akla gelmeyecek kolaylıklar sağladığı biliyoruz. Ben ise bizden götürdüklerinden bahsetmek istiyorum.
Bir türkü dinliyorum ordunun dereleri, şimdiki şarkılar bile 50 yıl önceki parçalar, hala onları dinlemekten zevk alıyoruz, yok içimizi ürperten bizleri uzaklardan alıp rüzgârın önüne katan, karşısına çıktığı yaylalara bırakan bir şarkı. Türkülerimizdeki değişiklikten bahsetmek değil amacım, şimdiki gençlerinde sevdiği yeni şarkılar vardır. Beklide biz geçmişte kaldık.
Olsun ben geçmişi seviyorum. En azından o zamanlarda, şu an doktorlarımızın söylediği gibi, teknoloji hastalığı, stres, var olma duygusunun getirdiği psikolojik bozukluklar ve yalnızlık hastalığı yoktu.
Olmayan daha çok şey var, fatura ödemek bu kadar sık değildi. İnternet ödemiyordunuz, telefon faturanız yoktu. Kimi yerde elektrik, su faturası da yoktu. Elektrik olmayınca televizyon hastalığı da yoktu tabi ki, bize renkli ekrandan kimse bir şeyler empoze etmeye çalışmıyordu. Bizim olmayan dünyaları izlemek zorunda kalmıyorduk. Benim en sevindiğim ise siyasilerin havanda su dövmelerine şahit olmuyorduk. Onlar yine kavga ediyor ama biz Bi haberdik. Kimisi de hiç bir şeyden haberimiz yoktu diyebilir, iyide şimdi haberimiz oluyor da ne oluyor onlar yine kendi bildiklerini okuyorlar. Konu çok uzayacak ama bakalım o zamanın Valilerine Kaymakam beylerine, her daim halkın yanındalar. Şimdi ilçenizdeki kaymakamlara bakın, ne zaman görüyorsunuz, açılış ve bayramlarda, hiç sizin işyerinize, evinize, tarlanıza gelip hal hatır soran, derdinizi dinleyen var mı? ( konu büyükleri eleştirmek değil ) Bir arkadaşım demişti, ben belediye başkanı olsam her gün Adapazarı’na belediye otobüsüyle giderim. Benim belediye başkanım bunu yapmıyor, sizinkini bilmiyorum.
Ne vardı o yıllarda, köylü Mehmet amcam 2 dönüm yer işler, buğdayından ununu elde eder, kış erzakını bahçesine ekmiştir, eşi Hatice teyzede yazdan salçalar, tarhanalar, turşular hazırlamıştır. Yiyecek sorunu olmadıktan sonra, bu güne göre daha az ürün veren toprağından da biraz mahsul sattığın da, geçimlik nafakası varsa yeter ona. Başka neye gerek var ki, gösteriş yok, eve eşya alma derdi ya da çocukların hava atmak için isteyecekleri kıyafet yok. Kabul her şey elle, beden gücüyle ama mazot derdi, gübre derdi yok. Tohumlar kendi yetiştirdiği tohumlar,( İsrail hirbit tohumları değil ) bizde hormonlu ürün yemezdik. İlaç derdi yok. Araç az olduğu için ses kirliliği yok. Evlerde huzur var. Mal yok ki hısız derdi olsun.
Evinine alarm taktırmış deselerdi o zaman, ne düşünürlerdi o günün insanları, herkesin anahtarı kapısında. Bir tokmak o kadar. Neden; birbirini tanıyan kişiler bir arada hep ondan. Mahallemize biri taşınıyor da yıllar sonra haberimiz oluyor şuan. Bizim derdimiz onu görmek değil ki, bir yaşam mücadelesine düşmüşüz kimseyi görecek halimiz yok.
Peki; elektriğin olmadığı kış akşamlarında, herkes soba başında, gaz lambası ortalığı aydınlatıyor, TV’nin yerine çocuklarının sesini açıyorsunuz, onların şen kahkahalarıyla neşeleniyor eviniz. Büyükler ise mesel anlatıyor. ( çocukken masal diyemezdik mesel derdik) evin büyüğü de, yıllardır dillerde dolaşan bir hikâye anlatı verir. Bildik de olsa dinlemesi zevk verir. Hikâye dedik şimdi benden de bir hikâye o zaman. Babam bir köye ziyarete gitmiş, akşam köy kahvesine buyur etmişler, zaman ilerleyince, fıkra zamanı denmiş herkes sırayla bir fıkra anlatsın. İlk sırayı alan köy muhtarı 4 demiş, tüm kahve kahkahayı basmış, babam hariç tabi ki. İkinci kişi 6 demiş, kahve kırılıyor gülmekten, yine gülmeyen tek kişi babam. Dayanamamış sormuş.4 deniyor gülüyorsun, 6 deniyor gülüyorsunuz, fıkra nerde. Hoca demişler doğru sen yabancısın, her akşam aynı fıkralar anlatılıyor, hepsini biz biliyoruz. Fıkralara numara koyduk. 4 dendiğinde hangi fıkra olduğunu herkes biliyor.
Herkes dediğimiz topu, topu bir avuç insan. Kavga yok, anlaşma var. İmece var. Şimdi ne var, çekememezlik, üstün olma güdüsü ve kocaman bir yalnızlık.
Her şeyin olması çözüm değil, kızlarım adına üzülüyorum, benim sadece bir topum oldu, oda aldığımız gün patladı. Ama biz çok mutluyduk, neşeli bir çocukluk geçirdik. Ya şimdikiler her şeyleri var, lakin yüzleri gülmüyor. Erken yaşta sınav maratonuna başlıyorlar, ne kadar engelleseniz de renkli kutu ve PC onları esir ediyor. Bilgileri, gezmişlikleri bizden fazla ama yüzleri bizlerin çocukluğunda ki gibi gülmüyor.
Çiftçinin de öyle, esnafında,memurun da. Eskiden başımızı sokacak bir ev, bir yatak, bir sedir tamamdı. Ananem anlatırdı ev hediyesi olarak gaz lambası almış babası, anlatırken mutluluğu hala gözlerinden okunuyordu. Bilen bilir; bir çatal kaşık takımına sevinen kaç kadın, evine bir radyo alınca dünyayı satın almış kadar mutlu olan adam, bir entari için aylarca rüya süsleyenler. Bizim şimdi her şeyimiz var. Fakat sizler inanıyorum daha mutluydunuz. Sizler daha candandınız, sizler daha dolu olarak yaşadınız.
Ordunun derlerini ne kadar yukarı aksa desek de olmuyor. Yokuş aşağı, nerde boşluk bulduysa son sürat akmaya devam ediyor. Yaşamdan aldığınız zevkler ise, size hatıra olarak kalıyor. Haftaya devam etmek dileğiyle. Sağlıcakla kalın…