Urfa-Taraklı
Bir şehri; hesap kitap yaparak, öncesinde notlar alıp haritayla ve rehber olabilecek kitapçıkların yardımıyla gezdiğim olmuştur. Üç sene önce yaptığım güneydoğu gezisini de böyle bir planla gerçekleştirmiştim. Yedi il merkezi ve birkaç ilçe…
Gezdiğim şehirlerden birisi de Urfa’ydı. Güzergâhımın atlanamaz menzili... Ayrılırken sezmiştim, zamanın başka bir evresinde, yeniden ve derinden bir karşılaşmanın olacağını. Öyle de oldu. Plansız, programsız, pusulasız ani bir karşılaşma.
Sabah saat 06.30’da amele kahvesinin önündeki kaldırıma dizilmiş kelebek taburelerin arasında kendine bir yer ayrıldığını, sıcak simitle sıcak sütün burada bir ikram olup sunulduğunu bilmek, gezi kitaplarını okumakla öğrenilemezdi.
Yirmi kuruşa alınmış isotları, fırında közleterek kırk kuruşluk tırnaklı ekmeğin arasına koyup, yirmi beş kuruşa içilen kaçak çayın eşliğinde eski Urfa çarşısında yemek, ancak yaşanarak öğrenilebilir.
Nasibin dışında payımıza ne düşer ki?
Geniş bir avluya açılır pasaj, şansınız varsa keman ve darbukanın ritmine uyup türkülere eşlik etme imkanını yakalayabilirsiniz Gümrük Han'da. Ayaklarınızın altından kayıp giden balıkların da müziğe alışkın olduklarına şaşmamalısınız. Aksi halde bu varlıkların suyun yüzeyinden başlarını çıkarıp ne yapmak istediklerini anlayamazsınız.
En eski buluntularda kadın ziynetlerine rastlıyor arkeologlar. Beş bin yıl önce de şimdi de... Kadının süsten vazgeçemeyeceğine tarih ve mekan şahitlik yapıyor. Burada da öyle… Kumaşın renkte hayat bulduğunu tezgahların renk cümbüşüne daldığınızda fark ediyorsunuz.
Mevlevi Camii’nde bir ihtiyar elinizden tutup Urfalı Şair Nabi gibi hikmetli sözler söyleyerek hüznünü paylaşırsa, sizinle onun tanışıklığınızın çok eskilere dayandığını unutmayın. Eyyüb'ün çocuklarından biraz sabır, biraz tevbe işitmeye ihtiyacımız yok mu?
Sokaklar, benim için Taraklı’da, ve tarihini muhafaza etmiş bütün şehirlerde, şiir tadında çekiciliğin en başta gelen mekanlarıdır. Çünkü sürprizlerin saklı olduğu yerler sokak aralarıdır; ummadık yerde bir sebil, bir ziyaret, bir camii çıkarıp şaşırtır hepimizi, kanatlandırır sokaklar.
Zamana, sokaklardan açılabiliriz ancak. Sokaklarda açılır zaman, genişler daraltılamaz.
Bir de sokağını hiç terk etmeyen insanlar vardır ki onları, sadece yanlarına gidip görebilirsiniz, sokağına…
Tabii unutmayalım, cesaretin sahnesi sokaklardır, meydanlar değil. Meydanlar demagoji (lafebeliği) yuvasıdır. Sokaklar bizim.
Kimler korkar sokaklardan?
Modernizm, şehirleri ikiye böldü; eski ve yeni diye. Bu şehrin de bir yenisi, bir de yenilmeyen eskisi var. Yeni Urfa’yı göz ucuyla, eski urfayı ise pür-dikkat takip etmeyi sürdürüyorum vesselam…
#