Bulmak mı, Buluşmak mı?
Varolmak, tabii bir istemle, bulmaya doğru yürütüyor varlıkları. Varolan her şey, varolmakla kalmayarak, bulduğu veya bulabileceği şeylerle devamını sağlamak, süreklilik taşımak için, bir arayışın içerisinde olmayı vazife ediniyor kendisine.
Soğuktan korunmak için kürkün, tehlikeye karşı koymak için demirin, barınmak için mağaranın aranması niçin?
Tarih, aradıklarımızı belgeleyerek var kılmıyor mu kendisini? Çağlara, böyle bir çabanın ebeliğinde veriliyor isimler.
Bulmanın, hayata; hayatın, bulmağa sıkı sıkıya sarıldığı bir yolun varlığından kuşkulanmak ne mümkün?
Bitkinin, hayvanın, cansızın bulma çabası; ayırıcı bir vasıf olan irade ile ayrılıyor insanınkinden. Bulmak daha zor ve özel bir mânâ kazanıyor insanda. Bu özel durum, bir özellik olup, bulunan her şeyi, insanın hesabına şahsiyete bürüyor. Bulmak, gücün ve güçsüzlüğün öznesi oluveriyor. İrade; bulguların, buluntuların hâkimiyetinde zalim bir iktidara dönüşüveriyor. Bulmanın kanlı tarihi oluşuyor.
Hem hayatın, hem memadın membaıdır bulmak. Fakat ziraatçının fenni gübresi kadar ikiyüzlü, coğrafi keşifler kadar sömürge yüklü sonuçlar doğurabiliyor insan nefsinde. Bulduğu her şeyin üstüne postunu serme ihtirası.
Kendi varlığını bulması dahi, bir buluşma ile gerçekleşirken; buluşmanın paylaşımından öte durmak niçin? Mecnun için Leyla’nın; Ferhad için Şirin’in; Mem için Zîn’in varlığı kendi varlıkları kadar zorunlu bir buluşmadır.
Bulmak, buluşmak ile aslına rücu eder ancak. Her yürümenin bir karşılığı bulunacağı inancı, buluşmanın güzergâhında avare ve saldırgan kılmaz insanı. Bilinçte kavuşup bilişen ruhlar; içerideki ego köpeğini öttürmeden, zulmün kapısını içten ve dıştan kapatıp, yalnız hayatı buluşturabilirler. Bulmak peşi sıra bir armağan olarak sunulur.
Bulmak, buluşmak ile varlıkların sahibi olma ihtirasından uzaklaşıp, bütün varlıkların paylaşımında, payında bir hisseye bölünür.
“Bizi burada bir buluşturan var!” buralı olmadığımız halde. Modern insan, bulduğu her şeyi, buluşmanın önünde köreltici bir perde olarak kullanıyor.
Televizyon, telefon, bilgisayar, uçak… karagöz oyunundaki hayal perdesi kadar uzak…